2 Mart 2010 Salı

BİZ


Bir süredir yoktuk aile olarak resimlerde...

2 hafta öncesinden kareler bunlar... Cumt çifte doğumgünlü, hatta 3.süne yetişemenin üzüntüsüyle geçti. Doruk artık 3 oldu...


Bu sefer medeniyete İspanya'ya uçan koca 4 gün gibi bir rekor sürede eve döndü de Pazar gününe yetişti.


Pazar ise ; babaları da dahil ettiğimiz planlı bir Pazar sabahı kahvaltısı ile Boğaz'da başlayan günümüz , spontan bir şekilde Sinem'in ev sahipliği , güneş altı çimlerde yudumlanan içkiler, çimenlerde oynayan bir Naz ve Mert, ve sonrasında bol kalorili bir akşam balık sofrasıyla devam etti...


Okuldan çıkmak için babasının müdahalesi gereken Naz eve ancak Cailolu izleyebileceği söylenince sokulabildi ve sorusu " Annem nereye kayboldu ? "oldu... Tatmin edici yanıt gelmeyince üstündekileri çıkarmadan, montuyla günü geçirdi :)


Koca hala seyahate çıkmadı, şoklardayız... Bugün uçması beklenirken dün gece plan değiştirdi, bu haftasonu da burada. 4 aydır ilk defa 2 haftasonu üstüste beraber geçirdik, hatta 3. sü önümüzde :) Tamam , benim bünye pek ortalarda olmasına alışkın değil, müdahaleci kişiliği ile tanınan kendisiyle bol kıvılcımlı sürtüşmelerimizi şimdilik atlatıyor görünüyoruz :)


Aslı teyzemiz, bir tanecik kardeş kişisi, bizi sık sık arıyor, hatta geliyor. 14 Şubat'ını ona yapışan bir Naz'la geçirmesine ve yine ondan önceki haftasonu Naz onu tuvalet olarak algılamışcasına 3 kere üstüne işemesine rağmen bıkmış görünmüyor, buna da şoklardayız :) ayakta alkışlıyoruz.

Bu aralar bir anlayış ve empati tanrıçasıymış edasıyla teğet yaklaşımları devam ediyor, şoklardayız :) . Ay başı ziyarete gelen kendisi bir ara kendini tutamayıp " pardon , ağzımı kapatmak için bantı evde unutmuşum, siz de var mı? " diyerek beni çuvaldızladıysa da yine de bu aralar takdirimi üstünde toplamıştır...


Ev de müdahaleci kişiliğine rağmen, evin usta ıvır zıvır işleriyle alaka göstermekten itinayla kaçınan kocaya benim takındığım, özür dileyerek söylüyorum domuz tavıra inat, bu aralar ofis taşınmasından ötürü ofisten çıkmayan, tesisatçı, marangoz, elektrikçi, Lectra'cı ve daha bir çok ustayla muhatap olup olma şansına erişmiş olmam da bana KARMA gibi geliyor, şoklardayım :)


Yıllar sonra bir bara girdik öylesine, sallandık, dansettik.. Üstelik bunu fasıl üstü yaptık. 45'lik de tekrar eskiyi yakaladık...

Depresif hallerden çıkıp, baharın içimize kaçmasına , geçen gün bloglardan birinde okuduğum bayıldığım tanımlama gibi ( her kimse ve burayı okuyorsa kendisinden özür diliyorum, yorumlara not bırakılırsa alıntıyı belirteceğim) kafama cemre düşmesine izin verecek gibiyim...

P.S: Postun sonuna ulaşana dek son yarım saatte , günlük güneşlik hava sağanağa dönüştü ... Bana da cam önünde ,öğle tatilinde , son cümleme inat ışıldamaya çalışıyorum....

Posted by Picasa

1 Mart 2010 Pazartesi

30 aylık bir küçük hanım...

Yeni bir ay, yeni bir bahar daha…
Normal seyrinde bir zaman, ama yetişememekten hayata sürekli “ çok hızlı” geçiyor dediğimiz …
Naz 30. ayını bitirdi, artık tam 30 aylık…
Çok değişti, döndü dolandı, artık biraz yolunu buldu. Hep Naz’dı, hep aynıydı, babasının dediği gibi kuralları vardı artık daha da şekillendi su yüzüne çıktı…
Dediğim dedik, özgür, kendine güvenli, inatçı, ne istediğini bilen, mücadeleci…
Bu saydıklarım “ ay ne harika bir çocuk” özellikleri değil, derine baktığınızda “ ne felaket” de diyebileceğiniz özellikler. Ben de normal ve egosu olan ( yok benim egom diyene de inanmam) bir anne olarak bazen bardağın dolu bazen boş tarafından bakıyorum , değişiyor…

Naz da değişiyor…
Dün ben onu bizimle sofrada yemesini cesaretlendirmek için cümleler kurarken, çatalını bana uzattı “ ham yap anneci, ham yap “ dedi, sonrasında da “ aferin sana, aferin” deyince koparıyor.
Bir şey yapmasını istediğimizde “tamam tamam, geliyorum, yapıyorum” gibilerinden bizi telkin ediyor.
Dökülen evin kapı kolunu takmaya gelen kapıcımıza bile “ Sana Calilou açmamı ister misin Ahmet Amca?” diyip taleplerini edilgenleştirebiliyor.
Kırık ayak parmağımdan sonra , düşerek parçaladığım dizimdeki yarayı görünce “ dikkatli olman gerek, krem süreyim de geçsin” diyebilecek içtenlikte…
Her akşam yatağa yattığında 5 seans su isteyen, bebeklerinden kendine yatağında yer kalmayan , bazen masal anlat diye tutturan, bazen de günün özenti yapan bir şahsiyet oluyor. Bazen uyanıp gecenin ortasında hiçbirşey yokmuş gibi kendi kendine sohbet eden bir minnoş o… Her gece kendisiyle beraber beni de uyutuyor ayrı…
Bu sabah 06.30 sularında yine güne başlamaya hazır olan , sonrasında tekrar uykuya dalmaya ikna olan Naz’ın gece görüşü olduğunu zaman zaman ispatlamıştık. Yine bu sabah sessizce, kapalı panjurlu zifiri karanlık odasında, ayak ucundaki şifonyere tırmanmak suretiyle üst çekmeceye saklanmış Cailolu CD’lerini ele geçirmiş vaziyette beni odasına çağırdığında ve “Sana Cailolu açmamı ister misin? “ söylemiyle bri kere daha ispatladı J
Artık her akşam ve sabah giyinmek istemiyor, kıyafetlerini kendisi seçiyor, nerede yemek yiyeceğine karar veriyor, ne yiyeceğine karar veriyor, Cumt olduğu gibi nezle olunca televizyon karşısında battaniye altı uzanıyor ( başka türlü mümkün değil yatmaz zaten) , hatta orada uykuya dalıyor ( annesinin kızı), şefkatle bebeklerini uyutuyor, “bana çay verir misin lütfen”, “ kreşe gitmek istiyorum ltf” tadında kalıp cümlelerle işini yüzdürüyor.
Anlamadığı sözcüklere “ne demek o?” diye merakla müdahale ediyor.
Anneannesinden öğrendiği “balık ol” deyimiyle bize dudaklarımızı balık yaptırıp, oraya bir öpücük konduruyor…
Konuşulan telefona, çalınan kapıya,” kimmiş, neymiş, neden gelmiş”… gibi müdahalelerde bulunuyor…
Büyümüş de küçülmüş…

Ben de sürekli elimde bir recorder’la gezmek istiyorum sanki… 2,5 yıl bir anda hafızamdan kaçacakmış gibi geliyor , hatta hatırlayamıyorum bazen geriye dönük hallerini kendime kızıyorum. Çok yakın geçmiş olduğundan , deyip avutuyor beni sevgili… Bitmeyen bir vicdan muhasebesi annelik, ya da ben mi zorlaştırıyorum bilmiyorum…
Olabildiğimce oldum onunla, bazen kolayına kaçtım, bazen kaytardım ama çoğunlukla oradaydım. Hissetiriyor bana o sıcaklığı, yaşanılan doğruları, ama yanlışlar da var elbet. İnsanız , egoistiz, sabırsızız, onun bu dünyada yeni olduğunu unuttum bazen, kelimenin tam anlamıyla dellendim... Baksanıza hala şizofrenik yorumlarla geliyor gidiyor aklım :)