Gittik, geldik...
Tedbil-i mekanda değil ama beraber olmak da ferahlık varmış...
Bol bol Naz'a güldük... Boyundan büyük laflarına, elini ağzına kapatıp " hıhıııı çok komik, di mi" diye kıkırdayışına, havuzdan çıkmamak için kendini yerlere, pardon, sulara atmasına, "anneeeeee" diye inleyerek gelip minik bir kedi yavrusu gibi sürünmesine, kendini sürekli bana taşıtmak istemesine, tanımadığı masalara sırf parkta tanıştılar diye yaşıtlarının yanına gitmesine ve onaları bizim masaya getirmesine ve bizimle tanıştırmasına, odada vakit geçirmekten keyif almasına, kendi deyimiyle "cıplak cıplak" yatağında dinlenmesine...
Heinz'da artık gediklisi olduğumuz için , kendisine sorulan " başka ne istersin" sorusuna " bal" diye atlayan Naz'a ben " üzerine yersin kızım" deyince eliyle üstünü tutup" üstüme istemiyorum", sonra da " ağzını gösterip "ağzıma istiyorum" demesi artık soooooon noktaydı...
Bir kamera lazım, her anını çeken... Çok esprili bir çocuk oldu. Bebek zaten demiyoruz , ama kreşte resepsiyonda onu teslim ederken , uyandığından beri tuvalate gitmeye ikna edemememden mütevellit kendisine sessizce " çişin gelince öğretmenine söyler misin?" hatırlatmama alınmış olacak ki, dün gelen anneannesi ve benim anneanneme ( Naz'ın büyük babaannesi ama, öyle söylüyor) " Annem bana bebek muamelesi yapıyor" ( evet, evet muamele...) diyebilen bir kişilik oldu... Kendi kararları, doğruları ve istekleriyle bir kişilik...
Artık restoranda o da menu alıyor, karar veriyor... Okula giderken ne giyeceğine kendisi karar veriyor... Resim yaparken hangi malzemeyle çalışacağını seçiyor... Hatta benim ne giymem gerektiğini söylüyor...
Benim kızım büyüyor...