12 Temmuz 2010 Pazartesi

Dün akşam dalmıştın uzaklara…
“Kızım ne var kafanda ?” diye sorunca kafana bakmaya çalışıp “ toka “ diye yapıştırdın cevabı…

23 Nisan’da Sapanca’dayken “ balı yemeğin üstüne ye kızım “ deyince elinle ağzını gösterip “üstüme değil , ağzıma istiyorum” diyen sen gibi….

Böyle anlarda dank ediyor büyüdüğün…

O bardakta değil de , benim içtiğim bardaktan istediğinde…
Sürekli arkadaşlarından bahsetmek istediğinde…
“Ingaaa ıngaa” diye bebek sesi çıkarıp “ ben bebet oldum, sımarmak istiyorum” dediğinde…
Ben büyüdüm, abla oldum dediğinde…
Bu aralar en sevdiğin “Ayşe” bebeğini “ bu sabah okula götüreyim, arkadaşlarımı sevindirecem” dediğinde…
Bakıcını , dışarı çıkarken “ O da gelsin” diye hemen ekibe dahil ettiğinde…
Parkta, sokakta, her yerde, gördüğün her çocuğun arkasından gittiğinde, ve “benim adım Naz, oynayalım mı” diye çekinmeden sorduğunda…
Yanından kaçan çekingen küçük büyük çocuklar “ Ama kimse benimle oynamıyor, neden kaçıyorlar” diye anlam veremediğinde…
Parkta sana vuran bir cocuğa ters ters bakıp, hazmedemeyip arkasından gidip ,omzundan çevirip “ Neden bana vurdun? “diye hesap sorduğunda…
O kafanı emme basma tulumba sallayıp, bize ders verdiğinde “ Anladın mı?” , “ Tamam mı?” diye sorduğunda…
İngilizce bir kelime söylediğinde “Hangi dilde konuştun? “ diye sorduğumuzda , dilini çıkarıp uzatıp “ bu dilde” dediğinde…
Bakıcın “ sen odanda biraz yalnız oyna, sana yemeğini hazırlayayım “ dediğinde “ Anneme söyleyeyim de sana iş vermesin, hep benimle oyna “ dediğinde…

Artık bağımsızsın, bizden çıktın…. Kucağımıza gelmiyorsun bile kendini sevdirmeye… Hem mutluyum özgürlüğünden, hem de korkuyorum hayat seni törpüler diye…