12 Eylül 2008 Cuma

Alışmak zaman ister, anneyken zaman daha yavaş geçer...

Hepsi başlıkta saklı aslında.
Yapıncak'a iki kelime kondurayım derken dökülüverdi...
Zor geçti bu hafta...
Bahsedip hatırlamak istemiyorum, sildim gitti yapacağım bir dahaki krizde ortaya çıkarmak üzere... Marina gelmedi, iş çok yoğundu,,...vs.
Naz'la iken hızlı geçti, hiç bitmesin istedim yine. Ama bu hafta daha çok... Demiştim ya ilacım o benim... Uzun toplantıların, zor anların, gerilimleri vakitlerin ilacı... Gelip evde deşarj olmuyorum çünkü dış kapıda, en azından Naz'ın kapısında bırakıyorum, silkelenmeye çalışıyorum... Hissediyordur bazen elbette, ama bir bakmışım sihirli bir merhemmiş gibi dokunduğu her yeri iyileştiriveriyor.
Ama endişeler hiç bitmiyor bir bakmışım çok yavaşlamış, ağırlaşmış zaman üstümde. Hep bir soru işareti... Her şey net, her şey kolay olsun onun için, alıştığı düzen hiç bozulmasın... Mümkün mü ? Değil? Çalışan bir anne iken, olmaması gerektiğini bildiğim bir vicdan yükü de cabası... Bu koca şehirde yalnızlık psikolojisi...
Olsun, hepsini göğüsleriz, 3'ümüz beraberiz ya... Önemli olan tek şey bu şu anda... Bu noktaya ulaşmam bir haftamı aldı, belki kırıcı oldum, yaktım , yıktım... Yine Boğa'lığımı yaptım, kırmızı görmüş gibi kırdım , geçirdim...
Az önce babaanne'ler gitti şehirlerine...
Çok uzun zaman sonra 3'ümüzüz evde...
Sessiz, huzurlu , dingin...
Pazar günü de gelmezse bakıcımız zor bir dönem bekliyor bizi. Aşkısı Pazartesi yurdışına çıkıyor 1,5 hafta yok... Benim işler aldı başını gitti...
Olsun, bu haftasonu güzel geçecek, hissediyorum...
P.S: Naz Çarşamba gübnü ilk adımlarını attı, kaçırdım ben ama akşam geldiğimde bana da sürprizleri vardı... Haftasonundan bol fotoğrafla döneceğiz ...

10 Eylül 2008 Çarşamba

Bir gün daha, daha güzel bir gün ama...

Dünün acısını çıkardık bugün , yaşasın :)

Sabah güne 6'da başlamamız benim adıma hoş değildi pek ama Naz pek bir keyifliydi... Eeee nazar değmesin emmeden uyuduğu halde sabaha kadar deliksiz uydu, nasıl oldu ben de anlamadım, sanmayın ki hep oluyor :) En az bir kere uyanırız çünkü...

Emzirdim, uyur mu dedim, baktım tık yok, kaptım geldik mutfağa... Uzun uzun bir kahvaltı, küçük hanım ekmek delisi oldu iyice... Sürekli "ıh ıhhh" ekmek işaret ediliyor. İşime de gelmiyor değil, o ekmeğini iki eliyle koparıp koparıp ağzına atarken ben detıkıştırıyorum çorbaları , yemekleri :)

Bu sabah her zaman ki karışımı ( ekmek, biscuit, lor peyniri, rezene çayı, ceviz, badem) istemedi, büyüdü ya artık 1 yaşını doldurdu, elleriyle ekmek, en sevgili kaşar peynirive domates yedi... Ekmek onun elinde, kaşar tepsinin üstünde lokmalık parçalanmış, domates benim desteğimle... Tabak kullanmıyoruz o kendi kedine yerken, o tabak mutlaka kafaya geçiyor ya da yere çünkü. Sağolsun mama sandalyesinin portatif tepsisi, yıkanıp yıkanıp tabak görevini üstleniyor.

Sonra temizledim, kendimi hazırlandım, babanneye emanet edip ofise geldim, vızır vızır bir gündü... Her miletten bir sürü insan, müşteri, fiyat, termin, kumaş, dizayn, toplantı ...

Eve gelince Naz bir neşe, bir heyecan... Ayakta dikiliyor, sonra kendini alkışlıyor, göbek üstü yatıp break dansçılar gibi dönüyor, "bittiiiii" yapıyor iki eli yanlara açıp, hoşgeldin deyince elini uzatıyor sıkmak için... Tam şebeklik günündeydi , bir bir tüm marifetlerini paylaştı :) Akşam yemeğini biraz geç yese de keyifler tamdı...

Düşündüm, dün akşam ki halimi; ufak ufak sızan gözyaşları, şişmiş beynim, bakıcı, iş, ev... vs düşünüp çoooook gereğinden çok derinlere dalarken uyuyakalan ben bir yanda, bu akşam kızıyla fıkırdayan, her zaman ki " güzel" sesimle kızımın makamlı " aaaaaa" seslerine eşlik eden, yerlerde emekleyip sürünen, kızımın elinden ekmek lokmaları yiyen, her şeye rağmen en mutlu halimle ben...

Dengesiz değilim, inişleri çıkışları olan, duygularını sonuna kadar yaşayan, kendime göre çok şeyi göğüsleyebilmiş ve kızım için de göğüslemek için arada bir deşarj olmaya çalışan normal biriyim sadece... Değil mi ???

9 Eylül 2008 Salı

Kızımsız kaldım bugün, eksiğim...

İlk defa bu kadar ayrı kaldık bir günde...
Toplantım vardı, sabah erken gittim sen uyandıktan yarım saat sonra...
Toplantım vardı, 1 saat önce geldim, sen uyuduktan yarım saat sonra ...
Sensiz kaldım, bir yanım eksik kaldı bugün ...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Ordan şurdan burdan...

Hani Sezen diyor ya " canım sıkılıyor dım dıdım dım dıdı pabucum sıkıyor"
Aynen öyle bir durum...
Önce Defdef'in annesi sonra Ada'nın annesi Yapıncak yazdı bakıcılardan çektiklerimizi, okudum paylaştım, kendi yaşadıklarımı düşündüm, yine de şanslı sayılırız diye içimi rahatlattım , ama beni yine heyheyler bastı... Olur bana, arada gider gelirler, geldiğinde çekilmezleşebilirim ama gittiğinde de içim temizlenmiş olur, o yüzden iyidir, patlamaktan iyidir en azından :)
Marina normalde 2,5-3 ayda bir giriş çıkış yapıyor, çok sıkıcı zaten durum ama Gürcü bakıcılarla durum böyle işte. Her gittiğinde dönecek mi dönmeyecek mi krizi oluyor. Bazıları parasını tam vermiyormuş dönsün diye, izim içimiz elvermiyor, sonuçta hakediyor ve veriyoruz parasını. 27 Aralık'da gelmişti yanımıza, yaşı da var 52 yaşında, hiç Türkçe bilmiyordu ve sürekli ağlıyordu. Kolay değil o yaşta kalk gel, ailene bakmak zorunda olduğun için dilini bilmediğin bir ülkede yabancı bir eve ve yerleş... Hep böyle düşündük ve öyle davrandık... İlk gidişinde herşey yolundaydı, Mart başı gitti 15 günlüğüne.... Sonra 2. gidişine yakın gerildik biraz, zam dedi birşeyler geveledi, neredeyse dönmüyordu. Zaten arttıracaktık ama normal insanlar bunu konuşur anlaşır değil mi?Yok bu gidince oralardan arayıp tehditvari bir tavır takındı. Aslında kendi değil de ailesi zorladı biraz da sanırım... El mahkumdu, yeni birini bulup Naz'ın ona alışması bizim güvenip evimize almamız çok zordu... 1 hafta gecikme ile geldi, çok iyiydi bu sefer. Eeee ben de bir yandan bakınsam da yeni birini bulmak istemedim... Türkçesi çok yavaş ilerliyor , yaşı müsat değil hızlı öğrenmesine, ama çok temiz, düzenli, Naz'a çok özenli, hatta YA_PA dan aldığım ABC kitaplarıyla Naz'a kelimeler öğretmeye çalışıyor dili döndüğünce ben sürekli ıdır bıdır Türkçe'siyle ilgili söylendikçe... vs. Ekim sonu ülkesine gitmek istiyor, eşinin ölümünün 1. yılı nedeniyle. Dedik ki Naz'ın doğumgünü vesilesi ile ailelerimiz burada, bu sefer de babaanne bakar Naz'a , sen 1 hafta git gel, sevindi... Gönderdik geçen Pazartesi, bekliyorum arayacak, bugün ya da yarın İstanbul'da olacak. Neredeeeeee? TAbi ki aracımızı aradım , arattım ( telefonda pek rahat anlaşamıyoruz Naz dışı konularda) öğrendim ki babası ameliyat olmuş, inanıyorum işte, Cuma burada olacakmış.... Uffff ya insan aramaz mı, ya dönse güvenip babanne ne yaparım ? İşe gitmem bir kaç gün, sorun olmaz belki , sağolsun anlayışlılar mesai saati ve izinler konusunda, ama sonuçta insan aramaz mı?? Al birini vur ötekine, en iyisi bu kadar işte...
Her şeyindne çok memnunum , ama dil mevzusuna taktım zaten , bu da tuz biber oldu ama pat diye alternatifi bulunmuyor ki... Ailelerden uzak tek bir akraba olmadan şu İStanbul da, kardeşim hariç, bakıcı desteğiyle özel sektörde çalışıp çocuk büyütmek zor zanaat arkadaşlar çok zor...
Ama olsun güzellikler devam ediyor....
Naz 1 yaşını doldurduktan sonra daha bir bilinçlendi sanki...
Her konuşulanı, her komutu anlıyor... Sıkıldığında mama sandalyesinde bağırırken ( ağlamıyor bizimki hiç ağlayan bir bebek olmadı ya söyleniyor elini havaya kaldırıp parmaklarını açıp sallaya sallay ya da aaaaah diye kızıyor), büyük insanla konuşur gibi biraz daha sabretmesini , neler yaptığımı, ne zaman kaldıracağımı anlattıkça gözümün içine bakıp gitgide yayılan bir gülümsemeyle kafa sallıyor resmen....
Çok da verici oldu ben ona çorbasını içirirken o da elindeki ekmekten lokmalar koparıp bana verip duruyor... Bayılıyor ekmeğe bu arada, önünde bitince lokmaları bağırıp parmağıyla gösterip istiyor...
En fenası korkularımın gerçeğe dönüşmesi her gün. Benim minnoş kızım, seve seve bula bula annesinin kabusu olan bir hayvancığı seviyor en çok; "Tisssssss"... Kedi oluyor kendileri. Ben hayatımda hiç dokunmadım, hep çok korktum, rüyamda görünce çığlıklarla uyandım, kendimi bildim bileli huzurla açıkhavda yemek yiyemedim...vs Ve benim kızım kedilere deli oluyor, tisss tıssss bağırıyor pencereden karşı kaldırımdaki kedilere, kucağımdan kendini yerlere atıyor, kartlarının içinen o resmi bulup bulup tıssslıyor.
Kedime senelerdir acil notumdur bu sorunu çözmek, şimdi daha da acil... Naz ayaklanıp kedileri kuyruklarından yakalamadan bu işi çözmem lazım... psikolog mu hipnoz mu telkin mi??? Araştırıp bulmak lazım, hem benim hayatımın,hem de ha bire bana kedileri kovalayan aşkısının hayat kalitesi yükselir...
Çok detay var, kafamda uçuşuyor; annem, kardeşim, arabamız, Naz'a yaşıt arkadaş ve oyun grubu arayışı, Naz'ın hala olunmamış aşısı, neler yemesi gerektiği , yarın ki satış toplantısı, evde düzenlenmesi gereken dolap ve çekmece sürüsü, ofisin taşınması, Marina'nın gelişi, Bayram programı.. vs. Daha da yazabilirim ama şu Sezen'İn sıkan pabucunu çıkarıp uykuya yollanma vakti , yarına enerji lazım... Nasılsa sabah pabuçları yine geçireceğiz ayağımıza, flip flopları giyeyim bari sıkmasın beni :)