31 Ağustos 2007 Cuma

Saatler kala...

Naz'ımıza kavuşmamıza saatler kaldı... Bundan sonra belki de uykuya hasret kalacağım ama uyku tutmuyor... Anne olmak elbette heyecanlandırıyor ama asıl tanım tedirginlik... Sadece kendi sorumluluğun varken, hayatında kendin hariç herşeyden vazgeçebilip değiştirme şansın varken, bir anda kendinden asla ayrı tutamayacağın, bir ömür senin parçan olacak bir varlığın dünyaya gelmesi.... Nasıl olur da tedirginlik olmaz :)
Gerek fiziksel gerek ruhsal sağlıklı ve çok mutlu bir hamilelik geçirdim, kızım beni hiç üzmedi. Hatta bu akşam eve 9'da girdim. Arayan dostlar kahkahalara boğuldular- doğuma 12 saat var ve hala sokaktayım diye...Acaba bu yüzden mi onun benden kopmamasını, bu içiçe cancana-kankana durumun devam etmesini istemem, sadece kendi rahatım için mi yoksa annelikle karşı karşıya kalmanın verdiği korku mu...Farkındayım bunun sağlıklı bir ruh hali olmadığını ve neden böyle hissettiğimin de, laf kalabalığı yapıyorum işte uyumamak için...
Sabah saat 08:30'da dünyaya gelmiş olmasını umuyoruz kızımızın... 2 gece hastahanede kalacağım epidural sezeryan nedeniyle.Gönül istiyordu ki normal yollara kavuşayım kızıma ama böyle olması gerekiyormuş demek ki...
Saatler sonra kızımız dünyaya gözlerini açacak ve bizim kıymetlimiz olacak- bakalım daha neler olacak...

28 Ağustos 2007 Salı

Sensiz olmaz...


Özgürlük, özellikle alıştıysan cazip bir ruh hali. Yalnız yaşamak buna daha da fazla cazibe ekliyor. Eğer aşık değilsen bu durumdan vazgeçmek korkutucu ve gereksiz belki de. İlişki yaşamak , biriyle beraber olmak ya da başka deyimle çıkmak , özgürlükten vazgeçmek için yetersiz sebepler belki de. Ama ya gerçekten seviyorsan, aşıksan... Aşık olmak ve sevmek kavramları, farkları ve zamanla birinin yerini diğerine bırakması... vs gibi klişe anlam tartışmalarına yok bu yazıda. Çünkü bu yazıyı yazan ben, şanslı kadınlardanım. Hem sevip hem aşık olmuş, ikisinin keyfine aynı anda varabilmiş, en iyi arkadaşımı, sevgilimi , dostumu, ailemi ve hayat yoldaşımı aynı adamda yakalamış bir kadın...
Bu yazı ne kadar şanslı olduğumu anlatmak için değil...Yarın evliliğimizin 3. yılı doluyor. 3,5 yıl önce hayatıma ilk girdiğinde, bütün anlamlarımı bulacağım bir başka hayat beklentisi içinde değildim, ta ki aradan bir kaç hafta geçip beraber bir ömür planı yapmaya başlayana dek sesli sesli karşılıklı, hiç bir teklif olmadan hem de... Şimdi bakınca o geleneksel cümleyi kuramadan edemiyorum " nasıl da geçti dolu dolu"...
Evlilik yıldönümü değil bu yazının ana fikri , vesile olduysa da, evlilik şart da değil... Asıl olan "onsuz olmaz" diyeceğiniz kişiyi bulduğunuzda ona sıkıca sarılmak, zaman zaman kafanız karışıp kollarınızı gevşetseniz de farkedebilmek, bulmak ne kadar zorsa keybetmenin bir o kadar kolay olduğunu ve farkettiğiniz an daha da sıkı sarılmak... Gururun bu denklemde yeri olmadığını, mutlu olmak için zaman zaman kayıtsız şartsız teslimiyete "evet" demek gerektiğini bilmek, aslında bu teslimiyetle daha da özgür kaldığınızı hissedebilmek, o kadar çok kendinizden bilmek onu ki kendinize yetememek, sizden bir tane daha olmasını, 3 kişi olmayı istemek...
Bunları anlayabilme yolunda yürürken paylaşmak istedim neler öğrendiğimi bu yıldönümünde ve öğrenirken yanımda yürüyen adama teşekkür etmek...
İyi ki " sensiz olmuyor"...