20 Şubat 2009 Cuma

Bozcaada...

Bu postu kendime terapi ve hediye, TGF, Cuma gü sabahı yayınlamaya karar verdim :)

Bu haftasonu oyun grubumuzdaki annelerle Bozcaada hayalleri kurduk dedim ya... Farkettim ki ben Bozcaada'ya bu yaz gidişimizde, Temmuz'un ikinci haftası bloga ara vermiştim. Zaten 5-10 post yazmış sonra evde tek başına bebk bakmaya çalışan bir anne, sonra da hem çalışan hem eve yetmeye çalışan bir anne olarak sanal alemin aslında nasıl bir terapi ve dostluk ağı olduğundan bihaberdim. Aslında yeniden yazmaya başlamam da tam bu tatilin sonrasına rastlıyor. Demek ki Ada'nın bir de beyni tazeleme gibi bir etkisi var :)
Seneler önce gitmiştim Bozcaada'ya... Ama bu yaz tamamen spontan bir 3 gün için gidip 6 gün kaldık. Hatta gitmeye o kadar geç karar verdik ki, boş 2 odası olan ilk bulduğumuz otele gittik. Ne de iyi ettik, kalmayı istediğimiz hiç bir yerde bu kadar rahat edemezdik herhalde.


Rüzgargülü Otel küçük bir otel. Türk mahallesinde limanın yanındaki balıkçıların hemen bir üst sokağında. Önünde küçücük bir avlu, koca bir kayık, üstünde kahvaltı servisi yapılıyor, minicik masalar. Ocak incir ağacının altında, taze taze omlet , krep... Küçük ama belki de küçük olduğu için samimi bir ortam. Naz o dönem hala çay içiyor, su içiyor, biberon kaynatıyoruz. Rahat rahat hepsini kaynatıyoruz, Naz'a mama yapıyoruz...Herkes yardımcı.


Tatili uzatınca tam karşıda geçen sene açılan Hanımeli Otel e geçtik. Tüm aile beraber işletiyorlar pansiyonu. Düz ayak, avlusu geniş, çok rahat ettik. Tertemiz küçük bir pansiyon...


Yemeği severiz, her mekanı test etmeliyiz... Öğlenleri Hoca'nın yeri on numara, ev yemekleri mis... Koreli'nin yeri de güzel. Eğer Ayazma'da denize girdiyseniz, arada vahit'in yeri'nde mükemmel deniz ürünleri ve mezeler de olur plaja karşı. Akşam yemeğine de güzel olur burası. Tatlar yine on....


Sürekli esen deli bir rüzgar... Gittiğimizde lodos vardı. Giderken rüzgarlık ve en azından bir kazak götürmek lazım... Serin ve temiz, Heredot boşyere yaşlanılmaz burada dememiş. Akşamları Polente'de geleni geçeni selamlayarak, Cafe at Lisa's da cheesecake yiyerek ya da Barali'de çakıllara vuran denizi dinleyerek o ünlü şaraplarından tadabilir, teknelerin oradaki çay bahçelerinde bir ada düğününde dansedip üstüne sahilde çekirdek çitleyip çay içebilirsiniz...


Sabah hep aynı t-shirt, şort, parmak arası terlik, akşam pantolon ve mont... 4 parça kıyafetle gidip bir hafta kalınır...


Deniz buz, gençleştiriyor insanı. Ayazma'da kumsal uzun. Naz bayılmıştı emekleye emekleye koca kumsalı keşfe, ayakalarını buz gibi sulara daldırmaya. Biz koşa koşa soğuğu hissetmeden bizi uyuşturan suya kendimizi atmaya... Naz kestirirken kaçamak çay içmelere...


Yani neymiş, yine gitmeliymiş , hep gitmeliymiş :)


P.S: Beni tek açmayan konu kedilerdi. Hala da öyle 25 senelik hastalık iyileşir mi? Hastalık, cidden hastalık... Seneler oldu açıkhava bir balık lokantasında yayıla yayıla, tetikte ayaklar havada yemek yemeyeli, sürekli yollarda kedi aramayalı... Bu ayrı ve derin bir konu.

18 Şubat 2009 Çarşamba

Ohhh be...

Dün akşam kaçamak yaptık karı-koca, aylar sonra... Aşkısının benim oralarda toplantısı, benim geç çıkma durumum, hadi dedik, bu akşam başbaşa birşeyler yapalım...
Kapalı alan, alışveriş merkezi açmazdı, plan yok, uzak da kalmışız bir süredir mekanlardan ama pek de bir hareket , değişiklik yok ... Kriz eğlence, yemek sektörünü de vurdu tabi...
Attık Maslak'tan dümdüz İstinye'den Emirgan'a kendimizi... Lucca'ya gidelim derken, kendimizi Bebek'in girişinde Taps'de bulduk. Üst kat restaurant havasında, daha bir sakin. Hafta içinde daha bir gidilesi, insan kalabalığı yok. Tam cam kenarında yüksek masalarda bir yer ayarladık, söyledik yemeklerimizi, ben bir kadeh kırmızı şarabımı da aldım, önde boğaz, önümde yemeğim, karşıda sevilen, muhabbet güzel. Ohhhh be dedim...
Kızımız saatinde uyumuş, gelme saatimizde " annneee, baba?" diye sormuş, gelmeyeceğimizi sabah onu göreceğimizi söyleyince itiraz etmeden tıngır mıngır yatağa yollanmış. Öğrenince önümdeki, yanımdaki,karşımdaki daha da güzel göründü. Bir ohhhh daha çektim ...

P.S: Bu hafta ikinci reklam postu gibi oldu :) Ama cidden ortam da , yemekler de güzel, mutfak bu konseptte bir yer için cidden iyi, tavsiye olunur...

17 Şubat 2009 Salı

Pancake



Fotoğraf şuradan...

Haftasonu uzun süre sonra yaptığım pancake'e en çok benzeyen, o mükemmel yuvarlak pancake'lere benzemeyen fotoğraf buydu. Ben biraz daha ince seviyorum....

3-4 kişilik;

1 yumurta

1 su bardağı süt

2 yemek kaşığı sıvı yağ

1 tatlı kaşığı şeker ( şekerli olmuyor bu pancak- sadece aroma veriyor)

1 su bardağı un

1/2 paket kabartma tozu

Kabartma tozu dışında hepsini mikserle ya da çırpma teli ile çırpıp un ve kabartma tozunu da ekleyip, en az yarım saat buzdolabında bekletiyoruz. Çok çok az yağlanmış teflon tavaya bir kepçe döküp, üstünde kabarcıklar patlayınca tersini çevirin, ilk iki tanesi biraz yağlı oluyor, bunlar benim ve aşkısının...Sonra tavaya hiç yağ koymadan işleme devam, 3. pancake Naz'ın... Küçük hanım hala sabah bulamacını ( böyle deyince pek keyifli gelmiyor kulağa ama tam anlamıyla bulamaç) yiyor, peynir zeytin... vs tek tek yediremiyorum. Ben pancake'imi Nutella'lı severim, Naz sade takılıyor ...

Bu da 2. tarifim oldu blogda, kendimi aşıyorum :) , yaşasın!!!

16 Şubat 2009 Pazartesi

Bu haftasonu biz...


Bu Cumartesi oyun grubumuzu Liliput Cafe'de gerçekleştirdik... Sloganları gibi oldu, miniklere ğelence , annelere dinlence...
Naz Sabahın 6'sından beri ayakta olmasına rağmen tüm endişelerimi boşa çıkarıp beni utandırdı. Sinem ve Mert'le beraber gittik, yolda birbirlerine çubuk kraker ikram eden Naz ve MErt çok uyumluydu...
Neslihan- Doruk ve Devrim-Rüzgar çoktan varmışlardı. Naz hiç yadırgamadan arkadaşlarına katıldı, oyun ablalrını da sevdi ki nadiren yanıma geldi...
Top havuzunda beraber vakit geçirdiler, oyun evini de sevdiler. Beylerin ütü için kavga etmesi görülmeye değerdi, keşke büyüdüklerinde de böyle olsalar, değil mi hanımlar :) Naz tamir takımını sevdi... Tabi ki fırsattan istifade anneler olarak biz de iki laf etmeye fırsat bulduk. Bozcaada planları, hayalleri bile kurduk, kimbilir belki beceririz :)
Oyun evine girerken Mert ve Naz'ın elele tutuşması, Mert'in Naz'a " sen de gel" gibisinden arkasından destekleyerek beraber yürümeleri çok hoşumuza gitti. Sürekli görüşmelerinin meyvelerini topluyoruz...
Dönüşte yine Sinem ve Mert 'le döndük. Naz elinde krakeri 3. dakika uyuyakaldı , bu kadar dayanmasına bile şaşırdım doğrusu...
Pazar günü evden çıkamadık, ama bol bol lego oynadık , kitaplarımızı ve Meraklı Minik dergimizi okuduk...

Kızımın burun akıntısı hala devam ediyor. Uyurken nefes almakta zorlanıyor, bir kaç gündür saçlarını yıkamıyoruz bu yüzden, benim gibi sinüzite meyilli çünkü...
Bu sabah 5,30'da güne başladı. Az önce sızmış... Bu sabah beraber kahvaltı ettik. 2 gündür zevkle pancake yiyor, tarifini vermeliyim bir ara. Sade yiyor ama olsun, farklı bir tat sonuçta...
Ben hazırlanırken odasında oyun oynuyorlardı, yanına gittim vedalaşmaya, bu aralar tahammülü yok , eskiden " bay bay" yapardı... Baktı ki gitmek üzereyim oturdu kucağıma inmiyor, ses yok, görüntü var. İndiriyorum, hop pop annenin kucağında yine... Neyse artık kısaca vedalaşıp çıktım , kaçmamaya çalışıyorum yanından ... Zaten çıktıktan 5 dakika sonra aradığımda hep " oyun oynuyor " cevabını alıyorum şükür ...
Bu arada son 2-3 haftadır pozitif gelişme, Maya ile beraber odasında oynamaya alışmış olması. Odasına götürüyor bizi oynamak için ve kapıyı kapatıyor minik yaratık'ım... Buna en çok babası mutlu, hayali gerçek oldu... Şimdi odasını biraz daha rahatlatmaya çalışacağız düzen açısından, bakalım...
Posted by Picasa