Bu postu kendime terapi ve hediye, TGF, Cuma gü sabahı yayınlamaya karar verdim :)
Bu haftasonu oyun grubumuzdaki annelerle Bozcaada hayalleri kurduk dedim ya... Farkettim ki ben Bozcaada'ya bu yaz gidişimizde, Temmuz'un ikinci haftası bloga ara vermiştim. Zaten 5-10 post yazmış sonra evde tek başına bebk bakmaya çalışan bir anne, sonra da hem çalışan hem eve yetmeye çalışan bir anne olarak sanal alemin aslında nasıl bir terapi ve dostluk ağı olduğundan bihaberdim. Aslında yeniden yazmaya başlamam da tam bu tatilin sonrasına rastlıyor. Demek ki Ada'nın bir de beyni tazeleme gibi bir etkisi var :)
Seneler önce gitmiştim Bozcaada'ya... Ama bu yaz tamamen spontan bir 3 gün için gidip 6 gün kaldık. Hatta gitmeye o kadar geç karar verdik ki, boş 2 odası olan ilk bulduğumuz otele gittik. Ne de iyi ettik, kalmayı istediğimiz hiç bir yerde bu kadar rahat edemezdik herhalde.
Rüzgargülü Otel küçük bir otel. Türk mahallesinde limanın yanındaki balıkçıların hemen bir üst sokağında. Önünde küçücük bir avlu, koca bir kayık, üstünde kahvaltı servisi yapılıyor, minicik masalar. Ocak incir ağacının altında, taze taze omlet , krep... Küçük ama belki de küçük olduğu için samimi bir ortam. Naz o dönem hala çay içiyor, su içiyor, biberon kaynatıyoruz. Rahat rahat hepsini kaynatıyoruz, Naz'a mama yapıyoruz...Herkes yardımcı.
Tatili uzatınca tam karşıda geçen sene açılan Hanımeli Otel e geçtik. Tüm aile beraber işletiyorlar pansiyonu. Düz ayak, avlusu geniş, çok rahat ettik. Tertemiz küçük bir pansiyon...
Yemeği severiz, her mekanı test etmeliyiz... Öğlenleri Hoca'nın yeri on numara, ev yemekleri mis... Koreli'nin yeri de güzel. Eğer Ayazma'da denize girdiyseniz, arada vahit'in yeri'nde mükemmel deniz ürünleri ve mezeler de olur plaja karşı. Akşam yemeğine de güzel olur burası. Tatlar yine on....
Sürekli esen deli bir rüzgar... Gittiğimizde lodos vardı. Giderken rüzgarlık ve en azından bir kazak götürmek lazım... Serin ve temiz, Heredot boşyere yaşlanılmaz burada dememiş. Akşamları Polente'de geleni geçeni selamlayarak, Cafe at Lisa's da cheesecake yiyerek ya da Barali'de çakıllara vuran denizi dinleyerek o ünlü şaraplarından tadabilir, teknelerin oradaki çay bahçelerinde bir ada düğününde dansedip üstüne sahilde çekirdek çitleyip çay içebilirsiniz...
Sabah hep aynı t-shirt, şort, parmak arası terlik, akşam pantolon ve mont... 4 parça kıyafetle gidip bir hafta kalınır...
Deniz buz, gençleştiriyor insanı. Ayazma'da kumsal uzun. Naz bayılmıştı emekleye emekleye koca kumsalı keşfe, ayakalarını buz gibi sulara daldırmaya. Biz koşa koşa soğuğu hissetmeden bizi uyuşturan suya kendimizi atmaya... Naz kestirirken kaçamak çay içmelere...
Yani neymiş, yine gitmeliymiş , hep gitmeliymiş :)
P.S: Beni tek açmayan konu kedilerdi. Hala da öyle 25 senelik hastalık iyileşir mi? Hastalık, cidden hastalık... Seneler oldu açıkhava bir balık lokantasında yayıla yayıla, tetikte ayaklar havada yemek yemeyeli, sürekli yollarda kedi aramayalı... Bu ayrı ve derin bir konu.