15 Ocak 2009 Perşembe

Kuzu...

Bu sabah 2. sabah Naz'ı kucaklamadan güne başladığım.
Sabah saat 5'de oturdu yatağa, ne yatıyor, ne kucağa geliyor ne de bağdaşını bozuyor. Bezini kontrol ettirmiyor, dayanamayıp ısıtıp verdiğimiz sütü almıyor, emzik istemiyor. Sonra ikna oldu, geldi kucağıma battaniyesine sarınıp... Yattı emme pozisyonuna , sabahlığımı açıyor," aç aç" diye.
Aylar sonra gece emdi, emerken bezi değişti, sonra kucağıma yaslanıp , yatağına yatmak istedi, pış pış masaj uyudu, eee gece mızık sabah mışıl
Ozledim kuzumu ...

İçim acıyor...

Soykırım iddialarını , lobi destekli tarihi deşip yalan yanlış bilgilerle kendilerince yargılamayı vazife bile zihniyet, dünyanın gördüğü en büyük insanlık ayıbı ve dramlarından birine sessiz kalmayı vazife biliyor. Yine... Bu ilk değil... Bosna, Kosova....
Nerdesiniz dünyanın bekçileri yine?

20. gün, binlerce ölü, yüzlerce sivil... Elinde beyaz bayrak sallayıp evinden çıkan kadınları, mezarları bile vuruyorlar, kimyasal kullanıp sadece bugünü değil yarını da öldürüyorlar. Günde 5-6 çocuğa hastanelere gitmeleri için yol vererek şov yapıyorlar.

Bakamıyorum, okumak- dinlemek istemiyorum. Ama inadına okuyup izliyorum, unutmayayım, unutturmayayım diye.

14 Ocak 2009 Çarşamba

Bizden...

Sevgili uzakta, yine uçtu gitti yok 1 hafta.
İşte kendimi yeterince kolu olmayan bir ahtapot gibi hissediyorum, sanki sadece şişmiş bir beyinden ibaretim, toplantı ayağına bu sabah kızımı göremeden evden fırladım sabah 07:00de , o derece .
Marina geçen haftasonu biraz rahatsızlandı, kalbinden şüphelendiği için kardiyolga götürdük, iyi maşallah ama içim rhat değil diye apar topar bu haftasonu onu ülkesine gönderiyorum planı öne çekip, bi an önce kendi dr'u görsün. Bakalım geri gelebilecek mi? Annem ve anneannem geliyor haftasonuna.
Evde modem arızalı, üst komşudan faydalanarak yazabiliyorum .. falan filan, fiş mekan.

Haftasonumuz Marina'yı dr'a götürüp içimizi rahatlattıktan sonra güzel geçti. Naz Mert'in doğumgününe hazırlanmak için eve dönderken uyuya kalınca biz de partiye 1 saat gecikmeli gittik. Parti çocuklar odaklı olduğu için hem Naz'a hem bize çok iyi geldi. Rüzgar ve Naz yin tüm özgür ruhlarıyla oyun oynadı, balon peşidne koşup dans ettiler. Mert kendi kendine " iyi ki doğdun" yaptı...

Naz'ı uyku saatineyakın eve bırakıp biz kendimizi sokağa attık. Önce Istinye Park'a alışveriş niyetiyle kendimizi atıp sadece Naz'a süper indirimde bir çift spor ayakkabı alıp, bununla tatmin olup, kendimize pazar yerinde damla sakızlı Türk kahvesi ısmarlayıp, hatta ev için de paketletip kendimizi Beyoğlu'na attık.
Biz Leb-i Derya'yı hep sevdik. (İlk flört ettiğimiz günlerde gitmiştik, hatırlar mısın? ) O gece bize eşlik eden kardeşimizin önerisiyle Richmond'un rof'undakine uğradık, mekanı çok sevdik. Daha az trendy olsa da, belki şefi tanıyoruz- rahat ediyoruz- daha casual gibi nedenlerle hala favorim Cafe Litera. Neyse efendim, uzun süre sonra gece 3'e dek sokaklardaydık. Ben Naz'a kadar vampirella gibi yaşayıp, Naz'dan sonra " 10'da koltukta sızan kadın" moduna döndüğümden iyi geldi.
Pazar günü evden çıkmaya niyetlensek de hava izin vermedi, evde keyif, akşamsütü Naz uyurken ufak bir market gezisi diye başlayan, yine yine bir ayakkabı ile sonlanan- valla bu ayakkabı biriktirme huyundan kurtulmam lazım ya da bol dolaplı bir ev-bir kaçamak yaptık. Hep beraber akşam kokusuz balığımızı yaptık. ( Primarima , ben sana hala kokusuz balığı nasıl yaptığımı yazmadım, taaa ne zaman söz vermiştim, belki hatırlamıyorsun bile ...)
Pazartesi gecesi aşkısı gitti. Naz uyuyormuş valizini almaya geldiğinde öpememiş :( Cuma'ya dek başbaşayız, ,iyi ki Marina var, yoksa daha da zor olurdu...

Hepsi hikaye, Naz şahane der, bana terapi, tarihe not, dostlara haber, sevgiliye özlem niyetine kızımı anlatırım ben de;

Bu aralar özgürlük duygusu tavan yapan Naz hnm'ı tutabilene aşk olsun. Trevenian'ın Şibumi'sinde " yakın algılama sanatı"nda uzman bir ana karakter var, adamın yakın poz fotoğrafı yok ( Filooo, kulakların çınlasın) Naz'da da var aynı kabiliyetten, resmen başım dönüyor bazen.
İstemediği bir şeyi yaptırma şansın yok, zaten niyetimde yok ama istemediği şeyleri tepinerek ve ağlama numarasıyla ifade etmesine bozulur oldum, üstüne düşmemeye çalışıyorum, düşünce kıymete biniyor çünkü. Geçen akşam yarım saaten fazla dolaptaki minik porselen reçel kaplarındaki reçeller ile oynadı, içlerindeki kaşıkları ile yemek pişirir gibi karıştırdı durdu. Akşam yemeğini yemiş ve uykuya hazırlanması gereken bir çocuk reçel tattı. tek tek o dolaptaki kavanozları çıkarmak istedi, tek parmak dokunabileceğini öğretince neyse ki dokunmakla yetinde, ama bir dahaki sefere aynı yöntemin tutacağını sanmam
Bir sayısını öğreniyor, sağ elinin işaret parmağı ile diğer elinin avucuna " bir bir bir" diye vuruyor.
Saçlarını taratmıyor, bonus bonus geziyor..
Doğduğu günden beri su, deniz bano ile arası süper. Ama sabun bezi elinde kendini yıkayacak hanımefendi, elindne alıp onu yıkamak istersek vay halimize. Tehlike anında parmak uçlarında dikelen kediler gibi ayak paröaklarının uçlarına dikeliyor bağırarak.
Telefonda konuşmaya devam. Bugün " anne iş" " baba gitti" gibi kelimelerle aldı telefonu konuştu durdu akşam eve gelince.
Oyun hamurlarına hastayız bu ara. plastik örtüsünün üstünde kalıpları ile bir oynayışı var ki görmeye değer.
Pijama giyilecekse bir pijama onun elinde o giymeye çalırken giyidiriliyor. Body'si çorabı için de durum aynı, elinden alma şansımız yok, tüm gücüyle asılıyor .
Uzun süredir ara verdiği " börek yeme" ye geri döndü, dün yaptığım ıspanak-peynirli börekten koca bir dilim yemiş- çok mutlu oldum.
Müzik, müzik, müzik. Bundan başka anlatacak söz bulamıyorum. Artık müziğini kendisi açabiliyor DVD player'dan, işimiz var artık.
Akşamları sofraya onunla oturmaya gayret ediyorum artık, bu konuda daha özenli davranmaya başladım, Naz daha keyifle yiyor sanki.
Kapıda başlıyor bıdır bıdır gününü anlatmaya, paso muhabbet oldu. Bende iş yok anlamıyorum hepsini.
Baba gideli her sokak kapısını sesine pür dikkat kesilip , işaret parmağı havada sessizce " baba" diye soruyor. Anlatıyorum, dinliyor...
Sabahları gideceğimi görünce basıyor çığlığı, onun boyuna inip anlatıyorum nereye gittiğimi, ne zaman geleceğimi, gelinc e neler yapacağımızı, susup, gülümsüyor ve el sallıyor
2 haftadır gece 21:00-21:30 'a kaydı yatma saati, toparlamaya çalışıyorum.
" Yanağımdan öper misin" deyince yalama, öpme, dudağını yapıştırma suretiyle dünyanın en kocaman öpücüğünü alıyorum, ve buna BAYILIYORUM...

Bu gece çok komikti. Çiçek'i hep sallar uyutur, kendi yatakta, çiçek kucağında, yastığını ona yatak yapmış , pıt pıt vurup " nen neeen nen nen" onu yatırdı, üstüne de kendi yattı. Sonra su istedi o mehur yutkunma efekti ile, sonra Çiçek'in emziğini çıkarıp ona da verdi. Şaşkına dönüyorum ben bu kızı izlerken bazen...




Daha çoook yazarım bu konuda, sonra ama, Nurdan'a sözüm var ona yollanmam lazım, yakında burada, da da daa dammmmm...

12 Ocak 2009 Pazartesi

Havuçlu- tarçınlı

Sabah sabah nereden çıktı bu kek tarifi verme isteği? ( bu cümle posta sabah erken başladığımda yazılmıştır)
Aşkısı ve canım kızımın kek- tatlı ile araları olmamasına rağmen ayıla bayıla yedikleri 2 günde tükenen kekimi buraya not düşmezsem ayıp olurdu. Yoksa pek becerikli değilimdir...
Tarif internetteki bazı keklerin kombinasyonu ile oluşturulmuştur, yumurta kokusuna dayanamadığımdan olabilecek en az yumurta ile yapılmaktadır.

3 yumurta
1 su bardağı şeker
Beyaz köpük olana dek çırpılır
1 su bardağı zeytinyağı
1 su bardağı süt ilave edilir.
2,5 su bardağı un , kabartma tozu ile elenip ilave edilir. Ben hepsini mixer'da çırpıyorum.
Önceden rendelenmiş 3-4 havuç (1-1,5 su bardağı ) ve 1 su bardağı rondodan geçmiş ceviz ve 1,5 yemek kaşığı tarçın ( Naz hnm için bol bol hepsinden) kaıkla karışıma katılır, orta boy kek kalıbı yağlanıp, unlanıp dökülür. 150-170 derecede yavaş yavaş kapağı açılmadan uzun uzun pişirilir.

Ben pişip pişmediğini anlamak için kürdanla kontrol ediyorum, dakika hesabını hiç tuturamam çünkü...

Mümkünse ve mecburiyetten akşam 9 gibi pişirilir, yatmadan önce löp löp yağ olsun diye sütle tüketilir, sabah da Naz'ın hala vazgeçmediği kahvaltı bulamacına konur. Akşamsütü yoğurdunun yanında da Naz tarafından ısrarla talep edilir.

Afiyet olsun!!! ( hep özenirdim tarif verip dibine bu notu düşenlere, ben de yaptım bende, yuppppi)