24 Ocak 2009 Cumartesi

4x4...


Ebru mim'ledi beni... İlk mim'im :) Benim resimlerim taşınabilir harddisk'te , mimi gördüğümde disk yanımda değildi, ancak şimdi...
4x4, 4. klasöre 4. foto yayında...
17 Mart 2007, makine 1 ay sonrasının tarihini atmış... Naz göbekte 3. ayını doldurmaya yakın. Aşkısı ile ben dostlarla yolda , 18 Mart için Çanakkale'ye gidiyoruz. Şaşırmamalıyım benim kuzunun neden sokakçı olduğuna, anne baba gezente, sokak çocukları. Doğuma gideceğim gece bile eve gece yarısı gelmiştim :)
Ekip mideye düşkün... Öğle yemeği molası Tekirdağ'da köfteye programlı, mekan Ozcanlar köfte... Yedik , yedik , tüm gezi yedik...
Tam 13 kişiydik, işyerinden dostlar, ama gerçek hayatta da dostlar... Geçmiş zaman olur ki...

Hadi bakalım arkadaşlar, Esin, Pınar ve Ozgur... Bekliyoruz bilgisayarınızdaki 4. klasör 4. foto'yu

23 Ocak 2009 Cuma

offf pufff bitti şimdi acaba?

Rahatladım mı? -Evet
Sonuç iyi mi? - Hayır
Bekliyor muydum?- Evet
En kötü sonuç/karar bunlarsızlıktan iyi midir?- Kesinlikle evet
Sağlıklı ve beraber miyiz?- Evet
Beraberken halledilmeyecek sorun var mı?- Hayır
Önce ben sağlam olacağım ki ailem mutlu olsun di mi?- Evet

Sonuç; 1 yıl 1 ay herşeye rağmen bebeğimi mutlu yetiştirmeme yardımcı olan bakıcımız Marina artık bizimle olmayacak. Bu haftasonu görüşmelerle geçecek, yeni bir süreç başlıyor bizim için. Verilecek kararlar, muhakemeler, yapılacak ayarlamalar zamanı... Kızım ve bizim için en iyisine karar verilecek, belki de fedarlıklar yapılacak...
Ben duygularımı iyi tahlil ederim genelde ama bazen dışa yanlış vururum. ( beni tanıyıp okuyanların EVET dediğini duyar gibiyim) Şu an içimdeki his; TEDİRGİNLİK...
Bize şans dileyin ...

P.S: Yukarıdaki diyalog okuyup hatırlamam için bir terapi notudur kendime...

22 Ocak 2009 Perşembe

Okuma zamanı...

Dün eve gidip, ısrarlarım sonucu, annem ve kızımla kendimizi Fly inn’e attık. Hızlı bir alışveriş ve Biber’i şişirttikten sonra ( para tuzağının böylesi, ilk ve son alışımdır, aldırışımdır, ben zaten almazdım, suçlu anneanne, bu balonları şişirmek için de para alıyorlar iyi mi? Bu kadar mı kolay para kazanmak, sinir olmamak elde değil ) kendime iki kitap kaptım, aşağıdaki sırayla okunacak... Bu sabahki taksi şoförü bu kadar geveze ve trafik şaşırtıcı derecede açık olmasaydı, ilkkitabın ilk bölümü bitmişti bile...
Kitap okumayı severim ama oldum olsaı kişsel gelişim kitaplarıyla aram iyi olmamıştır. Ben de eşim de deli gibi alırız, ama iş okumaya gelince hep yarım kalıyor. İçten içe bildiğim şeylerin bana söylenmesini sevmiyorum. Eleştiriye mi kapalıyım neyim?? Neyse bu ayrı bir konu...
Ama iş ebeveyn olmaya gelince, ebeveyni olduğunuz küçülmüş de büyümüş minik cüce sizi zorlayınca, ve nasıl hareket edeceğiniz konusunda ufak ufak soru işaretleri uçuşmaya başladıysa, işte o zaman durum değişiyor... Birisi ne yapmanız gerektiğini söylesin istiyorsunuz. Benim gibi kendi bildiğini okuyansanız, mecburen bir kaç şeyi okuyup, dinleyip harmanlamak, kendinize göre yontup ondan sonra ortaya getirmek çabası hız kazanıyor ...
Neyse efendim, kitaplarla ilgili son durum;

1.Elizabeth Pantley- Çocuğumuza verdiğimiz Gizli mesajlar ( Gulfer, umarım ben de senin kadar yararlanacağım)

2.Elizabeth Pantley- Çocuğunuzla İşbirliği yapabilme


Tracy Hogg " Top tips from the Baby Whisperer for Toddlers" yeni bitti. Her sabah zinde beyinle okudum, özet bir kitap olduğu için benim gibi zaman sorunu olan çalışan bir anne için harikaydı. Çok sistematik yazılmış ve kurgulanmış. Sık sık açıp, kolayca aradağımı bulabileceğim bir kitap. ( Ozgun'cum harika bir yeni yıl hediyesiydi, çok teşekkürler tekrar)Bir yandan Ayça sayesinde kopyası elime geçen ilk Maria Montessori hardcopy'imi okuyorum , ama yavaş gidiyor. Biraz metodik, benim kafam biraz dağınık...

Bugüne dek bu anlamda okuduklarımı da kısaca not düşeyim dedim;

Şule Yazgan/Yankı Yazgan- Çocuğunuz sizden ne bekliyor?


Dr. Phil McGraw- Önce ailem ( eşlere ayrıca tavsiye edilir, özellikle çok çalışanlara...)

Montessori blogunda Esra'nın verdiği online okuma linklerine de göz atmalı... Ucundan ben de başladım ...
Bir kaç tane daha var ama bende pek iz bırakmamış ki aklıma gelmiyor, kütüphaneye göz atmak lazım.
İlavelerinizi bekliyorum, aç bir kitap kurdu gibiyim :)

21 Ocak 2009 Çarşamba

Offff puffff

Ben kısa yazamam, ama bu sefer iki kelime;
İçim sıkılıyor...

Geçmiş haftasonu olur ki...

Ancak fırsat buluyorum haftasonu özeti geçmeye, haftaortası , aşkısının gelmesine 1 kala, haftasonu heyecanımı körüklesin istiyorum sabah sabah....

Cuma akşamı Marina, Naz ve ben Fly inn’in altını üstüne getirip, Naz tüm mağazalar ve restaurant’larla haşır neşir olup, ilk defa büyük sandalyesine oturup yemek yedikten sonra, Cumartesi Marina’yı gönderme hazırlığına giriştik. Marina’nın hastalığı nedeniyle “ ya geri gelemezsem” endişesi ile Naz’a sarılıp sarılıp ağlaması içimi acayip burktu, 1 haftadır evdeki “ gidiyorum” yas havası tepe yaptı 2 gün. Saat 16:00’da onu yolcu etmek üzere eve dönmek durumunda olduğumuzdan, iyi ki dönmüşüz Marina taksinin kapısında hala bana ve Naz’a sarılıyordu, lütfen dönsün lütfen, oyun grubu her zamankinden kısa sürdü. Ama Sinem o kadar güzel aktivitelere hazırlamış ki, bir o kadar da dolu doluydu... Hulaloop, balon, dans ve elbette cookie- kek... Naz dönmeyen diliyle arkadaşlarınıa vıdı vıdı söylendi durdu. Hem Rüzgar’a hem Mert’e sarıldı. Arada birbirlerinin elindekilerle ilgilenseler de , hiç itiraz etmediler paylaştırmamıza...Birbirlerini tanıdıkları için artık çok daha hızlı iletişime giriyorlar, ayrılmaya yakın ise ayrılmak istemiyorlar diyebilirim.



Pazar günü güneşten faydalanıp Naz’ı biraz yürüttükten sonra, Naz’a son 2 haftadır devameden alışverişimizin son turunu yaptık. Sanırım Naz’a önümüzdeki 1,5 sene hiçbirşey almazsam olabilir, biraz cozuttum bu sene, ama ne yapiim hem %50 hem çok güzel şeyler var, hem de seneye ihtiyaç... Evde “ anne” ve birşey isterken “anni” diye kucağımdan , sırtımdan inmezken sokakta bir kere olsun arkasına dönüp bakmıyor. Özgür özgür ellerini sallaya sallaya, mağazaların kapılarından girip beğendiklerine girip çıkıyor. Zaten anlattım erken 2 yal sendrom durumlarımızı. Buna bir de alışveriş çantaları, Naz’ın neyseki bu sefer biraz da olsa bindiği arabası ve “ biber” balonda eklenince ( bkz. Fotoğraflar) eve kendimi zor attım. Eve gelince bizimki Biber’i oyuncak bebek sanıp, ipinden çekip çekip üstüne yattı, onu uyutmaya ve ona sarılmaya çalıştı. Biber şu an bu kadar sevgi sonrası biraz sönmüş, ve mama sandalyesine bağlı olarak hayatına devam ediyor.


20 Ocak 2009 Salı

16 ay 19 gün sonra ilk defa...

Posted by Picasa
Dün gece 16 ay 19 gün sonra ilk defa gece seni yanıma alıp uyudum. Çoğu ebeveynin şikayetçi olduğu, bizim de alışmanı istemediğimiz ama bir defa bari olsa dediğimiz bir şeydi. Yatmazsın bizimle, illa odanı gösterir yatağını istersin. Yine öyle başlayan gece uykusu , gecenin ortasında bizim odaya taşındır. Maalesef baban kaçırdı...
Kokumu istedin, 3 azı birden kabardı, uykuya daldığın halde yokluğumu hissettikçe beni çağırdın, kimseyi istemedin. Dayanamayıp yanıma getirince de elini yüzüme atıp, beni kontrol ederek orada mıyım diye, mışıl mışıl uyudun. Sabah uyandığımızda bile kucağımdan inmek istemedin.
Çabuk çıksın dişler, öksürük geçsin, baba gelsin, haftasonu olsun, sen yine aramızda uyu, ama bu sefer keyfi ve tek defalık...
P.S: Fotoğraflar Naz'ın yeni eğlencesi jimnastik. Köprü kurmaya çalışıyor. Ben dur, incitme kendini falan diyecek oluyorum, anneanne bırak çocuğu esnesin, hareket etsin diyor. Kendi kendine köprü, takla...vs. Hiç oğlum yok diye üzülmüyorum, kızım sağolsun yaşatıyor bana o hissi :)

19 Ocak 2009 Pazartesi

Biraz erken değil mi yavrum ?

Hani derler ya; motor akmış gibi, geçen haftasonu beni motor falan da kesmedi, yetişemedim hiçbirşeye. Aşkısı yok, Marina gidiyor, gidecek gelecek mi, iş.. derken ben stres, Naz benden stres... 16 aylık bebekte “ terrible 2 “ başlar mı? Bu benim bir sonraki araştırma konum.

Konuşuyoruz evde, Marina “ bana yok” diyor, hatta Cuma 5 defa aradım,” hayır, problem yok” cevabıyla karşılaştım. Ama beni görünce Naz kırmızı görmüş boğa gibi oluyor, herşeye değil, ama pek çok şeye mızıldanıyor. İniyorum dizlerimin üzerine anlatıyorum, bazen anlıyor bazen daha çok sinirleniyor. Konuşmak istiyor, “ bıdı bıdı” anlamlı anlamsız bir sürü kelime ile sürekli yayında, anlatamadıkça ya da eğer “ efendim?” dersem sinirleniyor. Farkettim ki “ evet evet , yaaa” ya da arda anlamını kestirdiğim kelimelerden kendimce sonuç çıkarıp “ evet, ... olmuş, demek öyle” deyince gülümsüyor. Ayrıca herşeyi kendisi yapacak küçük hanımın. Eğer giydirmek istediğimiz çorap , T-shirt, ya da pijamayı elimizde görürse, biliyoruz ki onu giydirmeyecek. Eline alıp kendisi giymeye çalışacak, giyemedikçe sinirlencek ama vazgeçmeyecek... Geçen Perşembe akşamı aynen böykle bir kriz yaşandı ilk defa. Artık soğuk olması nedeniyle daynamayıp, zorla ( evet ama yapacak başka birşey yoktu, yarım saatten fazla bildiğim, okuduğum her tekniği, her ikna yöntemini denedim) pijmasını giydirdiğim içn bana sinirlenen Naz, dokundurtmadı kendine. Yatak odasında boy aynasının önünde, bağırdı, oynadı, ama yanına yaklaştırmadı bizi. Çiçek’i yatırmak bahanesiyle odasına gelmeye ikna ettik. Tabi benim sinirler harap, aşkısı yok, çaresizlik... Marina uyuttu, rekor kırıp 22:00de uyudu ilk defa... Emzirmeye bile halim kalmamış, zaten gelmezdi kucağıma...


Cuma akşamı gitmesine bir gün kala bakıcımız ve Naz’la Fly inn’e gittik, yemek yiyip kitap almaya. Hem evde bir gün öncenin krizinin hatırası bende taze, tabi onlar bir tam gün oynamışlar, dışarı çıkıp hava almışlar, ben ofise gidip deli bir Cuma geçirmişim, ne yalan söyleyeyim, birbirimize sarmayız, dışarıda daha iyi vakit geçiririz diye düşündüm uyku saati için eve gidene kadar. Nitekim de öyle oldu. Ama evde “ anne “ ve birşey isterken “ anniiii” diye susmayan çocuğun beni gözü görmedi. Güven sınırı falan hikaye, alıp gidiyor başını. İki eli iki yanında serseri sallana sallana, tüm çocuklara koşup onlara sarılarak , tüm mağazalara kapıdan girip kontrol ederek ama biğr kere arkasına bakıp yanımda kim var diye kontrol etmeden...
Dün benzerleri, Naz’a seneye hazırlık birşeyler almaya çıkmış anne ve anneanne ile de aynıydı. Su istemek yerine çantama asılıp beni yere çöktürüp “aç aç” demek suretiyle çantada kendi suyunu arayan Naz, karnı doyunca ağzı pis- üstünde önlük masadan fırlayan , tutabilene aşk olsun Naz, anne evde su bardağını unutunca pipetle cam bardaktan su içen, kendiyle gurur duyan, ama bardakla restaurant’da gezmek isteyen , verilmeyince cam bardak, kendini yere atan Naz, bu sefer pet şişeden pipetle gayet güzel ve sakin suyunu içip, şişeyi istediğinde ağzı kapalı verdim diye ağlayan, “amannn dökerse değişrim üstünü “ diye düşünüp ağzı açık verdiğim suyu yere döküp, ki hiç sorun yapmadım, ama içinde suyla oynamasına izin verilmeyince kendini yine yere atıp ağlayan Naz, D&R’da yarım saatten fazla kitap inceleyen ama iş oradan çıkmaya gelince bize çooook kızan Naz, kızımdan değerli mi incelesin diye çok isteyince verdiğim fotoğraf makinesini 2 defa düşürünce kibarca aldığım için 10 dakika beni deneyip ağlayp , tepinen Naz, eve gelince “bez değiştirmek mi o da nereden çıktı” diye sinirlenen , çıplak çıplak evde koşturan Naz, elini yıkamak istemeyen ağlayan Naz, elini yıkamaya başlayınca suyu neden kapattım diye bana kızan Naz....

Biyonik anne değilim, maalesef öyle çok serinkanlı da değilim. Ağlayarak istediği şeyleri yapmamaya gayret ediyorum şartlanmasın diye. Ama susmasını beklerken ya da dikkatini dağıtana dek geriliyorum, ve yansıtıyorum gerilimimi maalesef. Sesim yükseliyor bazen. Benim de eğitilmem lazım bir yandan Naz’ı doğru yönlendirmeye çalışırken. Sanırım bize kısa zamanda pedagog yolu gözüktü...

P.S: Bu bir şikayet yazısı değil... Kendime not ve terapi, eğer bu anları 2. defa yaşamaya gücüm( üz) olduğunu düşünüp 2. bebeği düşünürsem (k) ve kızım kendi bebeğiyle benzerlerini yaşarsa “ herkes yaşıyor, ben de yaşadım, yaşıyorum” dememiz için bir not, aşkısı olmadan ne kadar zorlandığımı hatırlamam ve beraber olduğumuz anların değerini bilmek için bir note , ama bir yandan bunları yazarken bir sonraki postta kızımın sevimliliklerini, akıllı hallerini yazmanın heyecanını yaşadığımı hatırlamak için KOCAMAN BİR NOT...