9 Aralık 2011 Cuma

Şiştim 1

Hergün yazabilmek hem lüks hem de beni aşar dediğim bir şey ama dolunca iç dışa bir şekilde taşmalı.
Yazmak hem rahatlatıyor, hötleme ve püskürme isteğini azaltıyor, hem de burada yayınlayınca şimdi yazacağım genellemelerden herkes kendisine özneller bulduğu için de teşhir, sempatizan toplama ve “ohh be yalnız değilim” hissini kuvvetlendirerek bünyede endorfin salgılatıyor.
Esprili olmaya çalışarak değil, şu koca haftanın ardından, şişmiş ruhumu dinginleştirmesini umarak sarıldığım klavyeden dökülüverenler dostlar ***

Şimdi ben hafiften gıcık, birazcık da takıntılıyım. Son dönemki “farkındalık” takıntım buna en güzel örnek. Bu konuda kimi zaman duygusallaşıp içselleşsem de çevremdekileri gözlemlerken de bu tarafım aktif…
Özel hayatımda ve iş yerimde çok farklı tarzda insanlarla beraberim; burayı okuyanlar da var ama bazı genellemeler yapmadan duramıyorum, elimde değil, sözüm meclis içeri dışarı farketmez, yazıyorum iste;

Bu hırs nasıl birşeydir?
Hastalıklı demeyin sakın klasik kitap cümlesi gibi, çünkü var , hepimizde var. Evde oturanda, anne olup çocuk bakanda,dışarıda yarış atı gibi koşturan da ve bunların bir çok kesişen kümelerinde… Kimi bir masa örtüsünü, kimi yıl sonu primini, cocugun gideceği okulu, biri evi, arabayı,yatı, katı..vs…  Hatta çocuklarının hayatını daha el kadar çocukken hırs edenler var.
Neden durup da elimizdekinin kıymetini bilmeyiz? Biziz, bu biz, tanıdığım herkeste var.
Tamam , başarma duygusu- benim hırsım kendime- eee ot mu olalım, yaşayıp gidelim?? Değil …
Bu hırs sonumuz olacak bizim söylüyorum.
Hele hele kıyastan kaynaklanan hırs var ya,  düşmanıma bile dilemem.
Bitirir adamı.
O yüzden arınmalı bundan, biraz nefes almalı, yarış pistinden pite inip mola demeli…

Gerisi gelecek- MOLA

***Buraya kadar 80 saniye sürdü yazmam, aferin bana J

8 Aralık 2011 Perşembe

Farkındalık fark yaratır mı? 2

Attım biraz karamsarlığımı, ama vur patlasın çal oynasın değil ki hayat, elbette var tereddütler, sorular , ama geçen gün okuduğum 2 satır iyi geldi klişe de olsa: “Ya bugün son günü olsaydı hayatın?”
Eee tabi bu lafa sarılıp yaşasam, su an Naz’la ilk Uzakdoğu uçağına atlardık herhalde . Severim ben oraları, genelde de tatilleri orada geçirmeyi. O mutlu yürekler, azla yetinmeyi felsefe hatta din yapmış insanlar iyi geliyor ruhuma. Ya da Barcelona’ya beraber dil öğrenmeye, orada 1-2 ay yaşamaya…
Son Tayland selinde koca kişisi oralardaydı, yine yeniden,  o yüzden bolca televizyondan takipteydik . Adamın teki evinin çatısında balık tutup, kocaman gülümsemesiyle “ Yemeğimiz bol, daha ne olsun” tadında şükrediyordu. Diyeceğim şu ki;

Ders almak lazım hayattan. İlla ki yaşamayı beklemeye gerek yok ki adam olsak. Ama illa musibet nasihatten iyidir felsefesini güdüyoruz .
Okuyoruz blogları- kitapları- anneleri- kariyer sahiplerinin öykülerini- fantastik de olsa romanları-felsefe kitaplarını-klasikleri …
Ne öğrendin Elif ? Koca bir hiç var elimde… Kendime de başkalarına haksızlık etmek ne haddime; ama okuyoruz okuyoruz , sonra hepimiz yine aynı yollardan tökezleyerek geçiyoruz. Ama elbette bunda bizim anlamadığımız anlayamadığımız bir yüce amaç var bence de… Her yolda hepimizi farklı yerlerimize yaralar alıyoruz, farklı çıkarımlar yapıyoruz. Hepimiz kendimize göre şeyler öğreniyoruz. Yoksa tabi okudum okudum, hala da okuyorum , anlıyorum da şükürler olsun,, ama yine de DERS ALMIYORUM…

Herşeyi tam yapmak için yemek tarifi tadında okursan, bir p.k öğrenemezsin tabi. Amaç zaten okuyup aynısını gerçekleştirmek değil zaten ama bir de kucakta taşınan karpuz gerek sayısal gerek boyutsal boyunu aşmaya başladıysa, vay sana vayyy...

Hayatımın hep boyutunu hem içeriğini kontrol edemediğim şu günlerde, hıncımı neyse ki çocuğumdan uzaklaştırıp, onun bir çocuk olduğunu kabul edip ;

zamanında ve yeterli yemek yemese de
her akşam saat 19:0’Da değil 20:00 da yemeğe oturabilsek de
her gece saat 08:32’de değil de 9’u geçelerde uyusa da
bazen kafam kaldırmadığında televizyonu açsam da
sabah kahvaltısını yemeği reddetse ve ben yedirsem de,

 bunların dünyanın sonu olmadığını ve annelik karnesi diye bir şey  olmadığını anlatıyorum kendime…

4 yıldır kendi yatağında uyuyan çocuğun,  haftada 1-2 “yanıma uzan anne “ dediğinde beni özlediği için yaptığını,
Tam yatmışken su istediğinde, slında belki de gerçekten susadığını
Oyuna dalıp çişini küladuna damlattığında, cidden çok iyi vakit geçirdiğini
Yemek yemek istemiyorum çok yorgunum dediğinde, benim onunla ilgilenmemi istediğini
TV izlerken  beni görüp duymadığında, benim de günde yarım  saat hakkım olsa başka birşeyle ilgilenmeyeceğimi

Hatırlamaya çalışıyorum.

Evet control freak anneyim ben. Fazla okumuş, fazla idealist ve mükemmeliyetçi, herseyi kitabın göre yapmış çok da güzel sonuçlar elde etmiş , ama asıl güdülerini dinlemesi gerektiğini test etmiş öğrenmiş bir anne.

Kendime yönlendirdiğim hıncıma gelince…
O da geçecek hesaplaştıkça kendimle, ama artık farkındayım ki kendimle hesaplarım, kendimce fedakarlıklarım, bencilliklerim, egolarım..vs kimsenin sorunu değil.
Hele ki sadece çocuk olan çocuğumun…

Seni seviyorum kızım….