6 Şubat 2012 Pazartesi

Nerde başladığı nerede bittiği belli olmayan bir yazı...

Son 2,5 yıldır, yani Naz 2 yaşına geldikten sonra blog yazılarımın, telefon konuşmalarımın ve tabi kaçınılmaz olarak sonu ona bağlanan tüm sohbetlerimde hep aynı giriş “ Naz’ı artık takip edemiyorum, o kadar çabuk büyüyor ki…”
Evet , kendimi tekrarlıyorum, ve muhtemelen tüm anneliğin ortak lisanını konuşuyorum.
Bir kan pıhtısıyken, içimizde can bulan/verilen, ama doğduğu andan bir o kadar da kendine münhasır ruh taşıyan bir varlık dünyaya geliyor. Canlıların içinde en muhtacı olarak belki de; ayağa kalkamaz, sizin yardımınız olmadan sütü koklayıp yerini anlasa da ona ulaşamaz, tuvalete gidemez.. vs liste uzar gider. Bu canlı ortalama bir yıl sonra konuşur, yürür..vs, ortalama iki yıl sonra sohbet eder, tuvalete gider ve kafa tutar. İşte o kafa tutma aşamasıyla beraber, bir de benim evladım kadar çenebaz, dediğim dedikçi ve üstelik her hareket ve talebini kendince mantıklı bir dayanağa oturtuyorsanız, işiniz iştir. Önce reddederiz, biz de tutarız kafa, sonra dinginlik gelir, kabullenme başlar, onunla işbirliği yapmazsanız şansınız yoktur. Arada onun da kazanacağı durumlar yaratıp ruhunu okşayıp işleri yolunda tutmaya çalışırsınız. Ha tabi bu arada evde bu küçük varlık kaynaklı karı-koca anlaşmazlıkları kaçınılmazdır.
Şimdi yukarıdaki ideal geçiş durumunu yakalayamamış bir anneyim ben. Boğa burcu, son  5 yıldır yönetici, kızının ilk 2-3 yılı eşi hayatının yarısını yurtdışında geçiren , ailesi şehir dışında ve her an destek vermeyen bir kadın olarak elimden gelenin en iyisini yaptığımı da belirtmek isterim. Pek çok cephede savaş veriyorum; işte , evde, bakıcılarla, koca kişisiyle, ailemle, zaman zaman arkadaşlarımla bile J
Savaşlar gün içinde ( Murat okusa kızacak ama buradaki savaş “challenge” tadındadır ) , sabah evde taze kafayla geçen zaman az, sonrasında hep bir yetişme telaşı, motoru takıp direk turboya bağlıyoruz. Zaten evdeki sabah taze kafası tuvalete gitmeme, hazırlanmama, kahvaltı yerine oyun isteme gibi sebeplerle 15-20n dk sürüp sonra mücadeleye dönüyor.
Akşama ise cephe dönüşü çok azınız kalıyor eve. Neyse ki gelince sadece çocuğuyla ilgilenmek zorunda olan şanslı bir kadınım ama onu bile doğru dürüst yapamıyorum bazen. Sabrım ve tahammülüm zayıf, en ufak ayak diremeyi ben de dirediğim için savaşa dönüştürüyorum. Sesim yükseliyor zaman zaman, bazen ağladığım da ağlattığım da oldu. Ama yine de tüm bunların sebebinin o değil, sergilediği bir davranış olduğunun altını çizmeye çalıştım, umarım başarmışımdır… Biliyorum ki pek çok çalışmayan anne, aynı olmasa başka cephelerde benzer savaşlar veriyor, kıyas mümkün değil, elma ile armut gibi farklı ama bir o kadar da aynı familyadan sIkIntılarımız var.
Bu ideal olmayan ama gitgide ideal olma yolunda ilerleyen ilişkimizde, bir avuntu ya da övünme değil, ama en azından benim bir şahsi hissimdir ki, kızım benim işimi, sorumluluklarımı ve duruşumu anlıyor ve saygı gösteriyor. Bunu bana hep hissettiriyor. Toplantıya giderken başarılar diliyor, onu kreşten son çocuk olarak aldığımız 2gün “ üzülme, hiç sIkılmadım” diyebiliyor benim yüzümü görünce, eskiden biz uyurken sinirlenen çocuk, yanımıza sokulup uyumasa da sarılıp 1 saate yakın bizimle yatıyor haftasonları …vs.  Bir de aşağıdaki kadar düz mantıklar kurup, kişiliğini her yerde yansıtarak bizi şaşırtıyor;
Victoria Secret vs Maroon 5 izlerken; “Anneciğim, bayanlar güzel, erkekler de yakışıklı, değil mi?”!!
Nihayet kendimi tutup “kadına bak” değil de “bayanın yaptığını görüyor musun? “ deyince trafikte,
“ Aferin anne, çok güzel davrandın, 10 puan” !!
Her sabah bana hazırlanırken kök söktürdüğü halde , okulundaki portfolyo toplantısına giderken biraz geç hazırlandık diye, ellerini beline koyup “ bu saatte hala hazırlanmadığınıza inanamıyorum” !!
Ben seyahate çıkarken “ sen ben yokken bu evin küçük hanımısın, sofra ve düzenden sorumlusun “ deyince, babasına dönüp “ bu evin hanımı artık benim, benim kurallarıma uyacağız” !!
İstemediği birşeyler yapmak zorunda kalacağını hissettiğinde “ ben artık bu evden gidiyorum, komşuya gideceğim, onun torunu zaten yaramaz, bana da bakar, artık sizin çocuğunuz olmazsa çok üzülürsünüz”!! ya da “ bunu yapıp çok üzülmemi/aç kalmamı/ mutsuz olmamı ( artık duruma ne uygunsa), ölüp , naşka bir dünyaya gitmemi m istiyorsunuz?”!!
TV izlemesine uyku saatinde izin verilmediğinde yine evi terketme tehditiyle beraber “ gece gece gidemem, sabah uyanınca gideceğim” diye eklemesi!!


Tabi bu bilmişliklere ilave kendi kendine yetebilme yetisinin artması, boyu kendinden kısa olduğu sürece yaşı farketmeden herkese ablalık taslaması da cabası… 

P.S: Yukarıdaki satırlar bir hafta önce Barcelona dönüü yazılıp ancak yayınlanabilmiştir...