9 Ağustos 2008 Cumartesi

Naz IKEA'da...

Şeker topağım, ki çok sık ona öyle sesleniyorum, bize yine şeker gibi bir gün geçirtti... EN çok da Marina müteşekir kaldı. Gürcistan'dan bizim bakıcımız, uykusuz bir gece geçirdi, ailesi orada, telefonla bile ulaşamıyori sınır kapanmış çıkışlara... İlk defa savaşı bu kadar yakın hissediyorum ve lanetliyorum bir kere daha...

Sabah defalarca eviyle irtibata geçemedi kadıncağız ama yine de evde gülüryüzünü hiç eksik etmedi. Baktım evde iyice fena oluyoruz, attık kendimizi IKEA'ya. SIk gitmeyiz, bu da Naz'ın ilk tecrübesi oldu. Çok kalmayız, nasılsa alışveriş arabaları ve mama sandalyesi var dedim hata ettim. Sağ kolum daha da güçlendi :) Oyuncak bölümü elbette favorimizdi, Naz küçük masalarda rahatlıkla oturdu ve oynadı. Hatta stokları bitmemiş olsa hemen bir tane edinecektik... Olsun 10 gün sonra geliyormuş istediğimiz masa, artık bir daha gitmek farz oldu.

Ama bu arada sevgili Nedret'in hediyesi ahşap puzzle'larımızdan sonra helezonik puzzle'ımızda oldu. Daha önce dr randevularımızda oyun odasında ilgilenemişti, sefer başından kaldırmam gerekti.

Dil yuvarlanmış, hafif açık ddaklarından dışarı hafif taşıyor, bu konsantre olduğunu gösterir...


Bunun dışında yumuşacık oyuncaklarımızı da çantamıza tıktıktan sonra yemeğe geçtik. Naz yine kendim yiyeceğim diye tutturdu. Her seferinde evde vakumlu tabakları bile kafasına geçiren ve bu yüzden lokmalarını mama tepsisinden almak zorunda kalan kızım porselen tabağı kafasıan ya da yere geçirmeden yemek yedi. Bu deneme yapmadı demek değil elbette... Masadaki herşeyden lokma lokma yiyen küçük hanım çevredeki tüm masalarla muhabbet etti tabi. İki elini de kullanıyor Naz, bu yüzden bazen ağzında birikiveriyor lokmalar, sürekli bir gözümüz üstünde. Hırsla yiyip içtiğinden kendi kendine eline büyük parçalar veremiyorum ısırması için... Yemekten sonra mahsunlaştığında anlamalıydım belki ama tahmin edemedim...Evde oyunoynamaktan uykuya zor dalan NAz, o kadar uyarana rağmenuykuya zor dalan Naz hemen yemeğin üstüne, gezerken eve dönmeye fırsat kalmadan uyuya kaldı. Tabi bebek arabasız çıkan sen misin, yavrum kucakta güzel bir uyku çekti , annesi de uyanana kadar oturdu bekledi...




Neyse ki huzurlu uyandı. Güle oynaya gezdik. Bana acıdı ve alışveriş arabasına oturdu ve bağlanıp gezdi. Tabii ki her zaman olduğu gibi hiç bir su şisesi Naz'dan kurtulamaz... Yanımızda getirdiğimiz e orada satın aldığımız oyuncaklar bir yana şişe bir yana...



Günü boyama yaparak bitiren kızım ki, ben bitirdiğini sanıyordum, tüm gün emekleyememiş olmasının acısın evi turlayarak, istediklerini koltuklardan, yataktan indirerek çıkardı. "Ben yoruldum o yorulmadı, bu akşam bitmez " dediğim aşamada, uyku saatini şaşmadı ve odasına gitmek istedi...
Uyuyoruz, saatinde ve hep aynı rutinle. Ama emerek oluyor bu, son zamanlarda ben yokken sütünü içip emmeden uyumaya itiraz etmemiş,ki doğduğundan beri zaten topu topu 2 ya da 3 defa son zaman dediğimde 1 defa yoktum uyurken... Rutinden bu emme işini nasıl çıkaracağız bilmiyorum...
YArın gece internet/blog mesaimi yeni müşterim için iş mesaisine harcamalıyım ama öncesinde de Naz'la babasının olmadığını hissettirmeyecek, tadına varacağımız bir gün geçirmeliyim, haydi şarj olmaya...
Aslında neler var yazmak istediğim... Bir türlü yapamadığım overview, uyku hallerimiz, yeni kitaplarımız..vs. Neyse zaman çoooook, hepsini yaparım , değil mi ama :)

Bak neler yapıyorsun neler...

İlk defa ayaktayken ellerini bırakmaya cesaret ediyorsun, bir kaç saniye de olsa...
İlk emekleyebildiğin günden beri moonwalk, örümcek adam ve emekleme kombinasyonu bir şekilde hareket ediyorsun...
Emekleyerek koşabiliyorsun...
Kocaman kahkahalar atıp, 4. ayından beri yaptığın gibi ilgi istediğinde sahte öksürükler atıyorsun.
Kitapları yemeyi bıraktın biraz biraz, artık resimlerle ilgilenip, isimlerini söylediğimizde tekrar ediyor, benzeri sesler çıkarabiliyorsun.
Masal kitaplarını eline alıp sana okuduğumda yaptığım gibi iki elinle tutup, parmaklarınla işaret edip , sayfaları çeviriyorsun. Ve şarkı söyler , masal okur arası non-stop bir söylenme ile okuyorsun...
"hadi", "del"," bay bay" "mama" "emme" "meme" en kolay söylediklerin, bunun dışında hiç durmadan konuşuyorsun diyebilirim . DÜn gece uyandığında ağlamadan "emme" "meme" diyerek ne istediğini o kadar güzel anlattın ki...
At, ver, gel... bu komutları hemen anlıyorsun, karşılıklı top oynayabiliyoruz...
Yemeğini elinle kendin yemeğe hevesleniyorsun hep, biz yedirmek istediğimizde itiraz ediyorsun.
Her sabahkendin kaşar yiyorsun bizimle kahvaltıda, sonrasında da meyve parçaları... Suyunu da kendin içiyorsun magic bardaktan...
Her zamanki gibi tüm sıvıları hırsla çektiğin için arada öksürüp tıkanıyorsun. Marina için sana bir şey içirmek çok korkulu bir sürece dönüştü :)
Kucakta olmaktan hoşlanmıyorsun, hep yerde bağımsız olayım istiyorsun. Ama yalnız da kalmak istemiyorsun...
Kapıyı işaret edip dışarı çıkmak istiyorsun, olmadığında ağlamıyor, bize kızıyorsun...
Tepkilerin çok net, kızmak, bağırmak,sinirlenmek, hoşlanmak, bayılmak... hepsi ayırtediliyor.
Başını vurmadan masa, sandalye altında emekliyorsun...
Düz duvara bile tırmanabiliyorsun- bu yüzden sürekli çaktırmadan arkanda geziyoruz...
Plastik içiçe geçen küplerini tek tek çıkarabiliyorsun ama geri takamıyorsun...
Aylardır olduğu gibi uyku öncesi duvar kağıdındaki kaplumbağa, kurbağa, kelebek .. ile konuşup pat pat onlara vuruyorsun ama bence seviyorsun.
Gömlek düğmelerine aşıksın, düğmeli giysili birinin kucağında hemen onlara dokunmaya başlıyorsun...
Tek dizini kırıp diğer ayağını da bağdaş poziyonuna getirip yer sofrasında oturur bir halde duruyorsun bazen, sanırım ayağa kalkma hazırlığı, çünkü bu pozisyondan çok kolay ayağa kalkıyorsun ellerinden tutunca. Ama yine de fazla yardıma açık değilsin bu konuda hala...
Mama sandalyesine ancak eline emniyet kemerini takana kadar evin anahtarını erince oturuyorsun.
Babanın otoritesini çoktan kabullendin, o sana kızdığında hemen anlayıp başını yana eğip barışmayı bekliyorsun... Bazen barışmak için ona hediyeler veriyorsun, önündeki yemekten bir lokma ya da oyuncak...
Pusetine ya da araba koltuğuna, sana bunun için geçerli bir sebep sakin bir ses tonuyla anlatılana kadar oturmuyorsun, ikna edilmen lazım...
Sürekli çevrendeki çocukları gözlemleyip , yürüyüşlerine imrenerek 180 dereceye yakın kafanı döndürerek bakıyorsun...
Sabahları ağlamadan, şakıyarak uyanıyorsun.
Geceleri asla 10 saatten fazla uyumuyorsun, uyku saatin braz geçse mızırdanıyorsun, gözlerini ovalayıp " nen nen nen "diyerek söyleniyorsun...
Öpmeyi bilmiyorsun, ama kocaman ağzını açıp yanağıma dayıyorsun...
En son numaran " hadi alkış naz" deyince ellerini çırıpıp, " dur şimdi sıra annede" deyince durup ellerin yine alkışa hazır beim yapmamı beklemen...
7 aylıkken de yapıyordun ama artık kapı gıcırtısına poppnun üstünde ileri geri ve belini ine ileri geri hareket ettirerek dans etmen...
Eskiden sadece ağladığında a da söylenirken "ane" diyordun, artık çok net her istediğinde "annne" diyorsun ki bu en çok hoşuma gideni dürüst olayım :)

7 Ağustos 2008 Perşembe

Sevgiliye mektup...

Bugün Naz'ı görmeliydin aşkısı... Dün gittiğimiz parka gittik yine ... Dün çok eğlendiğimizi, deniz havasının bana da ne kadar iyi geldiğinden bahsedince bugün ofiste " hadi iş çıkışı beraber gidelim" fikri çıktı...

Dün Naz bizimle beraber yemişti gözlemesini oturarak... İlk defa mama sandalyesi dışında bir sandalyede , hem de ilgisini çeken onca detayın içinde , büyükler gibi hiç itiraz etmeden doyana kadar yanımızda oturup yemeğini yedi, arada suyunu da kendisi içerek.iz içirmeye çalışınca çok kızıyor zaten...Yemeği bitince çimlerin üstünde eylemlerine devam etti :)
Dün sabah ona Ya-Pa yayınlarından uygun seriden kitaplar aldım, bayıldı onlara , büyük bir ilgiyle inceliyor. Marina'da ona isimlerini söylüyor...
1 haftadır stine düşmemizin meyvelerini topluyoruz diyebilirim.
Öteki odadayken beni " anne" diye çağırdı bugün...
"Evet" i benzer seslerle tekrarlayabiliyor, hatta bir çok kelimeyi diyebilirim... Ama "hayır" için " aaa" diye sinirlenerak bağırıyor...
Bu akşam eve geldiğimde Naz hazırdı. Çok rüzgar var diye içine body giydirmek istedim. Bluzunu çıkarınca evde kalacağım zanneti galiba, nasıl kızıp bağırdı bana anlatamam.
Ilknur'u tanıdı evde, hiç yadırgamadı, ben üstümü değişirken salonda yanında sessizce beklemiş, gülümseyip.
Sonrasında parka gittik, diğerleriyle buluştuk. Seda'nın cici eğeni Deniz ile tanıştılar. Naz hemen onun topunu yemeğe koyuldu, ama bu arada oyuncaklarını palaşmaktan hiç rahatsızlık duymadı, ama her seferinde Deniz'in elindekilere de saldırmadan duramadı bir eliyle toğu ağzına sokarken... Oyun grubunda bir türlü Naz'la yaşıt bir grup oluşturamadık, belki zamanla olur. Ama yine de ilk defa bu şekilde iletişime girdiği için çok mutluyum, çok güleryüzlüydü her zaman ki gibi...

Eeee bu kadar haeketten sonra acıktı ama bu sefer yer darlığından kucağımda, sonrasında da Erhan'ın kucağında yemeğe devam etti. Yelda ve Erhan'ı da tanıyor artık , hiç yadırgamıyor. Hatta beraber gidip bahçedeki hayvanları izlediler, bir süre beni görmemesine rağmen gülerek döndü masaya...


Bu da Zeynep, davetsiz ama çok şeker kızıl misafirimizdi... Bayağı bir kaldı bizimle, sonra istemeye istemeye annesiyle gitmek zorunda kaldı...



Ben bu bakışa bittim. Naz tüm park süresince diğer çocukları izledi... Deniz'in arkasından " del del" diye bağırdı, hatta dizlerinin üstünde yükselip, ayağa kalkma denemeleri yaptı...



Bak blogumuz ilk günden ne güzel işe yaradı, sana hemen teknolojik, yarı live bir mektup hazırladım ki sanki beraber gitmiş gibi olalım...
Çooook özledik....

5 Ağustos 2008 Salı

Seni şimdiden özledik, çabuk gel...




Beni şaşırtıyorsun her gün miniğim...

Dün Naz beni kapıda karşıladı eve döndüğümde her zaman ki gibi. Atladı kucağıma, bir kaç dakikalık canım balımdan sonra, kıvrıla kıvrıla yere indi kucağımdan ve hızlı hızlı emekleyerek ( ki buna koşarak emeklemek de denilebilir, en az o hızda çünkü) zıplayan toplarına yöneldi "nerede oyuncak deyince" ,tırmandı kanepeye, oyuncağı ona ayakta durmaya teşvik etmesi için orada duruyordu. Bastı kırmızı düğmesine... Dikildi ayağa, toplar zıpladı durdu ve bizim ki o an ellerini bıraktı bir kaç saniye için. Çığlığımı o oturuncaya kadar tuttum heyecanlanıp dengesini kaybetmesin diye...
O an düşündüm, diğer tüm heyecanlar, endişeler, iş yerinde başarılmaya çalışanlar, kariyer türküleri... hepsi boş o bir kaç saniyenin yanında. Sarıldım ona kocaman gözlerim dolu dolu ama gülümseyip "aferin" diyerek...
Ardından aldık 2 oyuncak bir kitap , serdik havlumuzu, bağdaş kurduk arka bahçemize... Yatıp gökyüzünü izledik, kuru yaprakları elimizde çıtırdattık, arada tabi ki Naz yemeye çalıştı, kediye , kuşa ağaca "baş baş" yapıp dairemize geri çıktık...
Daha dün mesaj attım montessori grubuna , Naz'ın yaşı için kitap konusunda öneri almak için, endişeliydim... Ama dün "hadi", "gel gel" edet (evet)" lerle şaşırttı beni. İnanıyorum nesneler konusunda da kısa zamanda gelime kaydedeceğiz. Bugün bakıcısıyla gerçek meyve, sebzelerle oynayacaklar, tatlarına kokularına bakacaklar sabah dingin saatlerinde. Bu akşam ben de ereknden evde olacağım, babamızı taaaaa Bangladeş'e yolcu ediyoruz, o da ayrı bir endişe konusu :(
Akşam ise kendi seçtiklerini yedi. Bizim ona yedirdiğimiz yemeği redderken , önüne koyduğumuzda elleri ile severek kendi yedi. Bir süredir kendisinin yemek yemesi için teşvik ediyoruz ve sonunda işe yaradı. Hatta bir ara mama tepsisinde duran suluğuna uzandı, erişti ve içmeye başladı kana kana, sonra da aynı yere bıraktı ki, bu büyük bir gelişme basamağı bizim için. Sanırım artık kaşık kullanımına geçmeye hazırız. Bu haftasonu bunu deneyeceğiz... Yemeğinin sonunda babasına da yemek yedirdi kızım, ama fotoğraflayamadım maalesef...

Bu arada 6. diş göründü, nihayet alt azımız geldi... Bu sefer rahat çıktı allaha şükür...
P.S: Bu yazıyı yayınlayana dek bugün de bitti, Naz akşam yine yemeğini kendisi yedi, hem de köfte, tabi doğru banyoya marş marş yemek sonrası ...

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Neye niyet neye kısmet...

Dün sabah erkenden kızışa kahvaltısını yaptırdık, oyuncaklarımızı, bahçe havlumuzu, oyuncaklarımızı... vs toplandık arabamıza indik sabahın köründe. Sapanca'ya yetişeceğiz arkadaşlara brunch için...Bu arada aşkısı cüzdanını arıyor evin içinde, her zaman ki gibi torpido gözünde kilitli kalmıştır, paniğe gerek yok diyerek indik arabamıza... Ama cüzdan yok ortalarda. Cumartesi akşamüstü en son alışveriş yapmışız kredi kartıyla, hemen bankalara telefon..vs, yok bir hareket. Tabi iptal ettrdik ama bir yandan da evde bir yerlerde olacağına inancımızı kaybetmedik. Ara tara yok, artık saat 12:00'ye doğru durumu kabullendik.
Çözümsüz değil durum ama iki şey içime battı...
Biri küçük kızımın her gezmeye çıktığında parlayan gözlerinin ışıltısı ve sonrasında eve çıkarken ki hali.. Çok küçük ama sanki anladı bizim de üzüldüğümüzü , ortalığı yıkmasını beklerken eve girince indi ana kucağından , hanım hanım oturdu 15 saniye gözlerimin içine baktı baktı gülümsedi, her heyecanlandığında çıkardığı o çığlık/iç çekme sesini çıkarıp koştura koştura odasına emekledi...
Diğeri de aşkısının hayalkırıklığı; kardeşiyle çekilmiş siyah beyaz, yırtık pırtık ama o tek fotoğrafın da cüzdanla kaybolması...
Aşkısı yarın seyahate çıkıyor yurtdışına, Naz'ı onu gönderdikten sonra parka götürüp durumu telafi edeceğim iş çıkışı ama o fotoğrafı geri getiremeyiz ki... Belki de aklına bile gelmiyordu hergün o fotoğrafa bakmak ama şimdi gidince çok içine battı çooook...
Benim için de kötü bir sürpriz oldu tabi, kızımla çimlerde yuvarlanacaktık. 3'ümüz üstüste istiflenip şekerleyecektik... Olsun aşkısı 13'ünde yanımızda olacak . O haftasonu istikamet belli şimdiden...