17 Şubat 2010 Çarşamba

Ofis taşıdık, bitmek üzere... Hala internet yok, telefonlar bugün bağlandı... Ofisin ilk günü harika bir otelde harika sıkıcı bir seminerdeydim... Hani ofiste koli açıp temizlik yapmayı tercih ederdim o kadar söyleyeyim...



Aşkısı Barcelona'ya uçtu bu sabah, bol bol uçuyor çalışıyor....



Kızısı, evde, arada kreşe gidip gelerek gününü geçiriyor... Havalar kendine gelemedi, çocuklar da evde kendilerine, bir düzelse şu havalar...

Anneanne ve Nazın deyimiyle büyükbabaanne geldi gitti... Naz haftasonu onlarla teyzesinde kaldı... Bolca şımardı, 2 gündür acısını ıçkarıyor bizden, başlıca da benden....

Biz Cumt akşam ve Pazar çocuksuzluk yaptık, pek planladığımız gibi geçmedi, ama tabi keyifti...

Ben yine düştüm, ayak parmağım tam iyileşmeden bu sefer dizlerimi parçaladım mesela....

Üstüne grip oldum , ama hala ayaktayım , koşturuyorum...



Hayat hızlı akıyor, akarken beni de sürüklüyor. Cümlelerim de hızlandı hayat gibi, ama düşüncelerim yavaşladı... Az düşünüyorum , az okuyorum... Yine yükselttim duvarlarımı...

Herkesin şahsına münhasır eleştirmemeli tabi, ama gıcıkım yer yer... Empatim zayıfladı ki anlayamıyorum, başka neden olsun ki... Üreten bir ebeveyn olarak tanımlıyorum kendimi son zamanlarda , biraz cüretkar belki ama, aksi sadece zaman harcayanlara anlam veremiyorum. Bu çalışmakla ilgili değil, her insan herhangi bir yerde ya da anda üretebilir... Benim sorunum cidden zamman harcayanlarla...Belki imrenilesi olanlar onlar ama içi boş, cidden öyle. Bencilleşiyor onlar, benden de benciller, ki ben bencilim biliyorum... Kızıyorum onlara, ne hakla , ama öyle işte..

Dünya ve hayat benden bağımsız akıyor ve ben ayak uyduruyorum sanki...