20 Nisan 2009 Pazartesi

Maşukiye'deydik

Bu haftasonu bahar geldi, baharı kutladık... Hem de Maşukiye'de... Sıcak sıcak, temiz temiz... Oksijen çok, dert yok :)
Naz ilk defa çocukluğuna doydu... Cumartesi akşamı ilk günümüzün akşamı kokladım boynundan, toz, ter ve toprak kokuyordu. Olması gerektiği ama olamadığı gibi. Uykudan bayılana dek koştu, parklarda oynadı, bizimle PAzar sabahı yürüyüşüne bile çıktı...


Geçen Perşembe aşkısının doğumgünüydü, o akşam ben çok hastayım, aşkısı sevmez doğumgünü muhabbetlerini, oysa planlarım vardı, olmadı... Kızını ve beni kaptı Florya sahile indik. Laleler diz boyu, serin bir meltem, temiz deniz havası... Geldi benim koca gaza tabi , hemen Yelda ve Erhan'ı aradık, onlar dünden razı... Cuma günü ufak bir otel organizasyonu. Cumartesi sabah biz ve Yelda-Erhan yollarda. İlk durak Umraniye, anne-anneanne Aslı'yı taşıdı, kendilerini de Mersin'e taşıdılar, sürpriz yapıp onlara baybay dedik kapıdan...

Saat 11:30 ,Maşukiye'de otele yerleştik. Arabaları bırakıp kahvaltı yapmak için biraz tırmanışa geçtik. Kızım babasının tepesinde :) Kendileri tabi papatyalara ve çocuk parkına daldı. Kendine ablalar abiler edindi, sallattı kaydırttı kendini. Biz hüplettik kahvaltıyı, enerji bol. Naz ve Muhabbet dinlenmeye otele, bizler dere tepe düz, Kartepe'ye çıktık... 3 sene önce ilk açıldığında gitmiştik KARTEPE'ye otele, kaçarak geri dönmüştüm. Yine hayal kırıklığı, ama neyse yeni açılmış dağ yolları, Milli park girişinden Geyik alanına tırmandık,, karlara dokunduk. Bir tarafı Marmara körfezi diğer tarafı Sapanca gölünü gören tepede biramızı yudumladık, güneşlendik :)


Kızımızı da alıp deli gibi gürleyerek akan akarsuyun yanında, otelde akşam yemeğimizi yedik. Çimlerde top oynadık...Naz günün yorgunluğuyla mışıl mışıl uyurken biz Sapanca'yı keşfe çıktık. Eskiden Dedeman'ın işlettiği Gölevi eskisi gibi değil, ama yine de göle sıfır ve güzel tabi, bir kaç yere daha baktıktan sonra yine Maşukiye'de Motali restaurant'ı keşfettik şans eseri. Güzel bir mutfak, hoş biz toktuk pek tadını çıkaramadık, yaşları olgun, yaşlı denmez o ruhtakilere, bir ince saz ekibi , bir fasıl bir fasıl....

Gecenin bir yarısı Naz hnm uyandı mama mama diye, otelde o saatte süt nereden bulunur? Bir baktım benimki 19 aylık süt kaynağını " aç aç " komutu ile istiyor. Nazarınız değdi hanımlar bizimki zor zamanlarda yapacak bir şey yok deyip emdi , hatta bitince kızıp" bitti bitti" diye kısık sesle söylenip kapattı kendileri. Tabi aramızda kıvrılmayı tercih eden Naz hnm sabaha dek bizi yataktan attı :)

Sabah saat 7:30 da uyanıldı, Naz'a kahvaltı yaptırıldı. Önce dayanamaz biz de taşıyamayabiliriz diye düşünülen Naz bizle dere tepe düz 2 km yürüdü. Tamam 1,5 km babanın tepesi , anne ve Yelda teyzenin kucağı, Erhan amcanın tepesi, Muhabbet'in omuzu diye paylaşıldı ama olsun, popoyu kıvıra kıvıra yürüdü vallahi. Üstüne biz kahvaltı ederken kendileri keşfe devam etti.

Bizler iseuzun kahvaltı, üstüne çimen hamak gazete derken, kalabalıktan kaçınmaya çalıştık... Eve dönmeden önce Heinz'da çayımızı içip, alabalıkları besledikten sonra Maşukiye pazarından alışverişimizi de yapıp İstanbul'a yollandık.

Asli görevimiz yemek gibi geçen haftasonuna uyması açısından Umraniye Karadeniz pidecisi fikrine sadık kalsak da, arabada sıkı yönetim estiren Naz'ın uykuya dalmasını fırsat bilip direk eve gazladık...

Tabi bu sabah iş daha gıcıktı, trafik daha sinir bozucuydu, ben daha tahammülsüzdüm ... Ama NAz daha pozitifti, anılar daha yeşildi, aşkısının yüzü daha bronzdu, dostlarla muhabbetin sıcaklığı hala vardı...

Kısacası tez zamanda yeniden gidele , daha kalabalık oluna, her yer insanlarla güzel çünkü ...