10 Ekim 2008 Cuma

Bu sabah...

Bu sabah sularında Naz'ın resitali damgasını vurdu apartmanımıza... Evet odaya, eve değil apartmana. Geceleri hiç şaşmaz 10,5 saat uyur Naz... Saat 07:00 civarı uyaniır yatış saatine göre ve kahvaltı sonrası kestirmesine kadar, evet hala 2 uyku yapıyor günde teke inemedik henüz, en sesli zamanı ... Bazen ben biraz gec gidiyorum yanına kafamı kaldıramadığım zamanlarda, ama o uyandığında tüm apartman uyanır...

Camın önünde yapıyor kahvaltıyı. Aynı anda yapamıyoruz hepimiz evden çıkış saatlerimiz nedeniyle ve Naz saat 07:30 da yemek istiyor, yemezse de ortalığı yıkıyor. Tipik Başak, düzenli ve dakik...Ev 1. kat olunca , sokağın çöpçüsüyle kanki oldu... Bıyıklı tonton amca ona her sabah el sallıyor, bizim ki de ona...

Bu sabah ksilifonuna taktı ve mama sandalyesine bizimle geldi ksilifon kahvaltısı hazırlanırken... Bu arada sadece kendime not, 2.bebek yaparsam hatırlayayım diye Naz bulamaçtan hoşlanmasa da favori bulamaç tarifi;

Bebek bisküvisi+ekmek içi+lor peyniri+tahin+ çekilmiş ceviz/badem bunları çoğunlukla çok çok açık rezene çayı ile bazen de 10cc kadar sütü sulandırıp bal ilave ederek hazırlıyoruz.

Ama tabi bunun üstüne ekmek+kaşar vazgeçilmezimiz...


Cidden müzik çok ilgisini çekiyor, kimiyle sakinleşiyor ( Sinatra hala bir numara, Saydam iki) kimiyle dansediyor, kimine ksilifon da eşlik ediyor... Hadi Yapıncak, bekliyoruz "music together"ı ...

P.S: Bu aralar iyice yok olan sesimle kızıma ses vermem lütfen dikkate alınmasın...

9 Ekim 2008 Perşembe

MAMMA MIA!



Dün gece MAMMA MIA dedik cidden...

Bende ses yok aslında, cok zorlayınca biraz ses cıkıyor ama o da ben değilim... Tok, erkeksi ve cızırtılı... Gribal öyle ağır bir durum yok, ama ses Salı akşamı kısılmaya başladı dün itibariyle hiç yoktu. Ama baş ağrısı, ya da bu beni durduramadı. Biletler 2 ay öncesinden hazırdı- Sedacım , tekrar teşekkürler, okuduğunu biliyorum .)- aşkısı biraz söylendi yolda... Aslında anlar ve sever bu aktiviteleri ama daha önce kendileriyle Bolşoy Bale'si İstanbul'a geldiğinde Kuğu Gölü izlemeye gittik ve o da bir "Avrupa Yakası" günüydü, dırdır dırdırlanmıştı ... Bale herkes sevmez tamam da bu ABBA şarkılarından bir müzikal, tüm dünyada 30,000 kişi izlemiş, dibimize gelmiş Yeşilköy'de gitmeyecek miyiz yani:) Bu da Çarşamba'ya denk gelince biraz söylendi tabi... Ben de severim "Avrupa Yakası" nı iyi geliyor kahkaha atmak... Ama bu da iyi geldi.

Özellikle ilk perde sonunda ki "Volulez-Vous" süperdi... Tabi ilk perdenin kapanmasına 10 dakika kala ses sistemi bozulunca zorunlu bir ilk ara verilmişti ama olsun Türkiye burası, olacak o kadar...

2. perde daha ağır geçti ve biraz sönük bitti dediğimiz anda selamlamadan sonra bir şov başladı ki süperdiiii:) Danslar, şarkılar, ambiyans.... 60'lık teyzeler amcalar bir dans ediyordu ki çok çok güzeldi... İyi geldi özünde... Evde yatılı bakıcı var ama biz de enerji yok, aylardır kendimize böyle kaliteli vakit ayırmamıştık akşamları ...

Naz'ıma gelince; Bayram'dan döndük döneli bir naz, bir kapris... eteklerime yapışıyor ilk defa gitmeyeyim, kucağımdan bırakmayayım diye, alıştı 1 hafta dipdibe olmaya... Her sabah ayrı laf anlatma, ben de alıyorum karşıma anlatıyorum o viyaklarken uzun uzun... Biraz cazgır oldu - kime çektiyse :)-istedikleri ve istemedikleri hep netti de daha kibar ifade ediyordu, biraz hırçınlaştı... Yürümeye başladık sayılır diyorum ya , bence bağımsızlık ispatlıyor. Okumak lazım bu konuda ama hislerim öyle diyor... Daha az sevdiriyor kendini ama "annne" diye de yapışıyor... Alıp başını gidiyor, her yeri döküp döküştürüyor... Hoşuma gidiyor bağımsızlığı ama şöyle rahat rahat bağrıma basamıyorum...

Cumartesi oyun grubu bize geliyor, ilk defa buluşuyoruz... Naz toparladı çok az burun tıkanıklığı var o kadar ama iyice eski enerjisine kavuşsun istiyorum , benim sesim de bebişleri korkutmasın iyileşsin istiyorum, yarın çabuk geçsin istiyorum.... İstiyorum istiyorum...

7 Ekim 2008 Salı

13.ay sonu

*Ayağa kalkıyor1 yaş sonu itibariyle , 12,5 aylıkken başlayan 2-3 adım dönemi tatilde yerini yarım yamalak yürüyüşe
*Yürüteç arabasıyla koşar adım evde dolanıyor
* Ne kadar çekmece varsa ulaştığı açıp içindekileri dağıtıyor , inceleyip çekiştiriyor ( özellikle giysileri ve havluları, annesi gibi tekstilci mi olacak acaba?) Ama arada tekrar yerine yerleştiriyor.
*Saklambaç oynamaktan çok zevk alıyor
*Bebeği Alişi pışpışlayı uyutuyor( e ee e ee, nağmeyi siz biliyorsunuz zaten)
* toplar ( sert yumuşak küçük büyük) her yerde oynanır, elinden tuttuğumuz ayağıyla topa vurup futbol oynuyor. Sert ve küçük topları eline alıp parkelerin üstünde onlarla mümkün olan en yüksek sesi çıkarıyor
* Son 2 aydır olduğu gibi küçükleri nerede bir dolap kanepe altı var yuvarlayıp tatbikattaki komandolar gibi pat diye yatıyor , onlara uzanmaya çalışıyor
* öpüyor kocaman, sarılıp, dizime başını koyuyor ( bunlar favorilerim)
* sabahları uyandıktan sonra bizim yatağımızda bizimle debelenmeye bayılıyor
* Uyku düzenimiz bu ay sekteye uğradı tek olan gece kalkmaları yine 2'ye çıktı.
* Limon yemeyi seviyor.
* Karides ve kalamarla tanıştı ve çok sevdi.
* Elle yemek yemeyi seviyor, çatal ve kaşık sevmiyor, biraz oylanaıp aslında yiyebilip bir süre sonra onarı fırlatıyor
* Yüksek sesle bağırıp tepkilerini anlatıyor
*Daha önce sadece birbirinden ayırdığı küplerini, varillerini artık içiçe koymaktan zevk alıyor
* Banyo ve su ile oynanan anlar en sevdiği anlar, suyu çok seviyor
* Artık bardaktan su içmek istiyor ve çay bardağı ile de veriyoruz.
* Hala masaj yapılarak uykuya dalıyor , en çok da bacaklarının ovulmasına bayılıp mayışıyor. Ama bir süre yatakta duvar kağıdı sevip elimizdekileri yere atıp amuda kalkarak uykuya geçiyor...
*Sadece uyurken yatakta uykuya dalana dek emzik alıyor
* Yine grip oldu bu yüzden 12. ay sonu aşıları bu ay da kaldı
*Bir kaç defa devam sütü içti sabahları, kahvaltısına da sulandırılmış inek sütü koydum 20 cc kadar.
*Oyuncak ayıları keşfetti, onları isteyip , sarılıp , üstlerine yatıyor...

P.S: Edit hakkımı kullanarak yayınlıyorum...

6 Ekim 2008 Pazartesi

Bayram, tatil, yol, deniz,Sinatra...

Uzun bir yazı olacak şimdiden uyarıyorum, herşeyi bir çırpıda anlatma isteğim ve huyum yüzünden İstanbul'a Cumartesi akşamı dönmüş olsak da yazmayı bugüne erteledim.

Geçen hafta Cumartesi başlayan Bayram/ tatil yolculuğumuz yine Cumartesi akşam satlerinde sona erdi. Tatile gitmeyi seviyorum, dönmeyi hayır... Herkes gibi... Ama benim ek bir sebebim var valizleri boşaltıp yerleştirmekten nefet ediyorum. Çok güçlü bir kelime oldu biliyorum ama hislerimi bu ifade ediyor ancak... Bu eziyeti uzatmamak için o kadar yoldan sonra bir yandan Naz'ı yatırıp bir yandan tüm valizlerden çıkanları yerleştirdim. Kendime not: araba ile yola çıkmak, evde ne var yoksa tatile götürmeye neen değil, her gidişin bir de dönüşü olduğunu umutmamak lazım!

Neyse Cumartesi günü yoğun yağmur altında Ankara'da dayımlarda konaklamak üzere, tek kelimeyle dayanılmaz İstanbul trafiğinde yola çıktık... Tem'den 2 saat gibi bir sürede çıkıp tam oh demişken, İzmit'te de trafiğe takıldık. 5 saatlik Ankara yolu oldu 8 saat. Tabi Naz'ın uyku saatinde evde olmayı planlarken varış saat 22:00 oldu. Yeni araba koltuğuna alışan ve ilk saatleri sorunsuz atlatan kızım her normal bebek değil, insan gibi sıkıldı mıkırdandı ve imdadımıza Frank Sinatra yetişti. Huşu içinde yol aldık, kızım uykusu geldiğinde emziğini istemek suretiyle kendisine dokundurmadan, resmen elimizi iterek, Ankara'ya kadar kah uyanık kah uyur geldi...


Selen ve Ceren, kuzenlerim ama daha çok Naz'ın ablaları diyebilirim , Naz'ı kapıda karşıladılar ve tüm Bayram yanından ayrılmadılar... Hatta kura sonucu belirlediğimiz üzere Mersin'e yaptığımız ertesi günkü yolculuğu Aksaray'da değişim yapmak üzere bizim arabada Naz'ın yanında tamamladılar :) Yol boyu yine Sinatra yardımımıza koştu... Selen bir ara " yabancı hareketli" parçalar istediği için değişiklik yapmadık değil :)

Mersin'de bir evin içinde 3 çocuk ve 8 yetişkin olduğu için oldukça hareketli geçti Bayram doğrusu...

Hatta fazla demokrasiden komik anlar da yaşandı. Yağmura rağmen ilkgünün sonunda yazlığa gitmeye karar verildi ve herkse çantalarını topladı ve gidilince yenmezse ayıp olr kebaptan sonra gittiğimiz künefeci de yine oy birliği ile eve dönmeye karar verildi :) En çok şaşıran bizim Marina oldu. Bir akşam yemeğine tüm pılıprtılarını toplayıp gidiyor bunlar demiştir içinden :)

Neyse Bayram'ın 2. günü yazlık hayali gerçek oldu. Dedemin kabrine giden aşkısı, dayım ve anneannem bizi yazlıkta bıraktılar. Ben de kızımı denize soktum :) Naz emekleyip yürüyüp kendine defalarca denize attı hem de hiç korkmadan :) Hemen önünde denize girdiğimiz İzzet'İn Yeri'nde karidesleri hüpletti ilk defa tattığı halde ve geyikle çıkan "limon yer mi? " sorusuna limonu şapur şupur yiyerek cevap verdi kızım...

Oldu sonunda benim gibi Akdeniz'li oldu kızım, yaşasın!!!


Benim toka taktırmayan kızım Ceren'in tüm taçlarına hayran hayran taktı dolaştı... Bu arada bu kalabalıkta iki şeyi iyice pekiştirdi. Birincisi yürümek :) evet artık onalarca adım atıyor her ne kadar emeklemek hala kolayına gelse de ve deneyi kaybedip pat pat yere otursa da... İkincisi de bağırmak :) istemediği şeylere bir güzel kızıyor, tepki gösteriyor... Kalabalıkta gözü açıldı benim sakin kızımın, içindeki canavar uyandı diyebilirim...
Dönüşte yine Ankara konaklamalı bir yol izledik. Kendimize bir iyilik yapıp Sapanca'da alabalık yedik ( Yayla Alabalık'ı yine tek geçiyorum- şiddetle tavsiye ederim)... Kızım hafiften başlayan grip nedeniyle iştahsızdı ama benim yediklerim ona da yarar değil mi?

Harem'den feribotla geçtik Avrupa Yakasına mükemmel bir manzara eşliğinde... İStanbul girişinde E-5'te yürüyen yayaları, sinyalsiz araçlar ile bizi karşılayn İstanbul neyse ki bize biraz kendini affettirdi... Zaten bunlar da olmasa hiç çekilmez bu şehir...