Otelde şoförle bir türlü buluşamadığı için geç kalan aşkısını bekleme ve sonra 3 saatlik araba yolculuğu... Ama buna rağmen yolda Pinnawala fil yetimhanesinde mola... Burası cidden yetim filler için kurulmuş ve şu an 300 kadar fil var... Çok yakına gidemiyorsunuz ama bu kadar çoğunu bir arada görmemiştim doğrusu... Yavru filleri öğe saatinde kapalı bir alanda besliyorlar o zaman dokunabiliyorsunuz... Banyo yapışlarını izlemeye mecalim yoktu, o kadar doyuyorsunuz görmeye bir saatin içinde...
Kaldığımız bölge adanın ortasında, denizden 150 metre yüksekte HABARANA diye bir bölge... Cinnamon Lodge burada kalınabilen 2 otelden bir tanesi... Bizim kaldığımı 2 katlı bongalov tarzı yapının önünde çok büyük bir akarsu var, ortası lotusla kaplı... 150 çeşide yakın kuş cinsi varmış ki, belgesel fotoğrafçıları da var etrafta. Dedim ya filler buranın vazgeçilmezi, gece yollara çıkıyormuş vahşi filler, bu çevrede o yüzden çoğu insan kulubelerinden çıkmazmış geceleri... Dün gece terasta birşeyler atıştırrıken, Murat dinlenmek için içeri girmişti, fillerin sesi o kadar yakındı ki tırsıp koşarak odaya girdim ben de , düşünün...
Geçen haftanın ve yolun yorgunluğunu dün bir ayuverda hastanesinde attık buradaki şoförümüz ve rehberimiz Viki'nin sayesinde... Otel pahalı ve güzel değil , sizi başka bir spa'ya götüreyim dedi, iyi dedik... Bizi şose yollaradan karanlıkta bir yerlere götürdü... Acayip kokan yağlarla saç diplerinden ayak ucuna sizi yoğuruyorlar resmen, sonra mango yapraklarının üstüne ahşap yatağa yatırıp üstünüzü ahşap kapağıyla kapatıyorlar, sonra alttan veriyorlar ateşi... vucudunuz zaten gevşemiş, iyice gevşiyor, sonra üstüne 20 dak sauna ve duş... 1,5 saatin sonunda yeniden doğuyorsunuz, o yağlardan temizlenmek zaman alıyor ama olsun... Saat 09:da otele geri döndüğümüzde iyice gevşemiş ve yorgunluğu atmıştık...
Bu sabah kahvaltıya giderken yanımızdan şu mahluk geçti, ağaçlardan da maymunlar sarkıyor... Murat , yine getirdin beni nerelere diye söylendi...
Muz, papaya, ananas, coconut zebil, cent'le satıyorlar.... Pilav'ları meşhur, sabah kahvaltıda bile körülü pilav yiyebiliyorlar...
HAlkın %90 u budist ve çıplak ayaklarla geziyorlar, ayaklarının altı mutasyona uğramış bu sıcakta nasıl geziyorlar, hiç bilmiyorum....
King coconut içtik, tatsız tutsuz ama sağlığa faydalı deyip içirdiler valla... Hopper ( yanlış yazıyor olabilirim) diye bir omlet yedim, pirinç unu+yumurta kase gibi metal bir kapta yapıyorlar, süperdi... Yarın sabah fotoğrafını da çekeceğim...
Hazır Murat uyurken bugünü de yazayım; sonra unutmak istemiyorum detayları;
Ardından Ortaçağ başkenti Polonnaruwa 'ya gittik. Şortla giremiyorsunuz Budist tapınaklara ve ayakkabı ve şapkayla. Ateş dansı yapar gibi bize gülen yerli halk ama yine bizim gibi zıplayan diğer turistler gezdik bölgeyi... Granitten tek parça yapılmış Buddha heykelleri mükemmeldi...
Yarın sabah şuraya doğru yolda olacağız yine...
P.S: Naz Hnm da yazlığa geçmiş eşrafıyla, keyfi süper, bizimle telefonda bile konuşmaya tenezzül etmiyor kendileri... Sanırım "bağlı ama bağımlı değil" politikamız işe yarıyor:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder