1 Mart 2010 Pazartesi

30 aylık bir küçük hanım...

Yeni bir ay, yeni bir bahar daha…
Normal seyrinde bir zaman, ama yetişememekten hayata sürekli “ çok hızlı” geçiyor dediğimiz …
Naz 30. ayını bitirdi, artık tam 30 aylık…
Çok değişti, döndü dolandı, artık biraz yolunu buldu. Hep Naz’dı, hep aynıydı, babasının dediği gibi kuralları vardı artık daha da şekillendi su yüzüne çıktı…
Dediğim dedik, özgür, kendine güvenli, inatçı, ne istediğini bilen, mücadeleci…
Bu saydıklarım “ ay ne harika bir çocuk” özellikleri değil, derine baktığınızda “ ne felaket” de diyebileceğiniz özellikler. Ben de normal ve egosu olan ( yok benim egom diyene de inanmam) bir anne olarak bazen bardağın dolu bazen boş tarafından bakıyorum , değişiyor…

Naz da değişiyor…
Dün ben onu bizimle sofrada yemesini cesaretlendirmek için cümleler kurarken, çatalını bana uzattı “ ham yap anneci, ham yap “ dedi, sonrasında da “ aferin sana, aferin” deyince koparıyor.
Bir şey yapmasını istediğimizde “tamam tamam, geliyorum, yapıyorum” gibilerinden bizi telkin ediyor.
Dökülen evin kapı kolunu takmaya gelen kapıcımıza bile “ Sana Calilou açmamı ister misin Ahmet Amca?” diyip taleplerini edilgenleştirebiliyor.
Kırık ayak parmağımdan sonra , düşerek parçaladığım dizimdeki yarayı görünce “ dikkatli olman gerek, krem süreyim de geçsin” diyebilecek içtenlikte…
Her akşam yatağa yattığında 5 seans su isteyen, bebeklerinden kendine yatağında yer kalmayan , bazen masal anlat diye tutturan, bazen de günün özenti yapan bir şahsiyet oluyor. Bazen uyanıp gecenin ortasında hiçbirşey yokmuş gibi kendi kendine sohbet eden bir minnoş o… Her gece kendisiyle beraber beni de uyutuyor ayrı…
Bu sabah 06.30 sularında yine güne başlamaya hazır olan , sonrasında tekrar uykuya dalmaya ikna olan Naz’ın gece görüşü olduğunu zaman zaman ispatlamıştık. Yine bu sabah sessizce, kapalı panjurlu zifiri karanlık odasında, ayak ucundaki şifonyere tırmanmak suretiyle üst çekmeceye saklanmış Cailolu CD’lerini ele geçirmiş vaziyette beni odasına çağırdığında ve “Sana Cailolu açmamı ister misin? “ söylemiyle bri kere daha ispatladı J
Artık her akşam ve sabah giyinmek istemiyor, kıyafetlerini kendisi seçiyor, nerede yemek yiyeceğine karar veriyor, ne yiyeceğine karar veriyor, Cumt olduğu gibi nezle olunca televizyon karşısında battaniye altı uzanıyor ( başka türlü mümkün değil yatmaz zaten) , hatta orada uykuya dalıyor ( annesinin kızı), şefkatle bebeklerini uyutuyor, “bana çay verir misin lütfen”, “ kreşe gitmek istiyorum ltf” tadında kalıp cümlelerle işini yüzdürüyor.
Anlamadığı sözcüklere “ne demek o?” diye merakla müdahale ediyor.
Anneannesinden öğrendiği “balık ol” deyimiyle bize dudaklarımızı balık yaptırıp, oraya bir öpücük konduruyor…
Konuşulan telefona, çalınan kapıya,” kimmiş, neymiş, neden gelmiş”… gibi müdahalelerde bulunuyor…
Büyümüş de küçülmüş…

Ben de sürekli elimde bir recorder’la gezmek istiyorum sanki… 2,5 yıl bir anda hafızamdan kaçacakmış gibi geliyor , hatta hatırlayamıyorum bazen geriye dönük hallerini kendime kızıyorum. Çok yakın geçmiş olduğundan , deyip avutuyor beni sevgili… Bitmeyen bir vicdan muhasebesi annelik, ya da ben mi zorlaştırıyorum bilmiyorum…
Olabildiğimce oldum onunla, bazen kolayına kaçtım, bazen kaytardım ama çoğunlukla oradaydım. Hissetiriyor bana o sıcaklığı, yaşanılan doğruları, ama yanlışlar da var elbet. İnsanız , egoistiz, sabırsızız, onun bu dünyada yeni olduğunu unuttum bazen, kelimenin tam anlamıyla dellendim... Baksanıza hala şizofrenik yorumlarla geliyor gidiyor aklım :)

Hiç yorum yok: