13 Şubat 2009 Cuma

Güzel bir hatıra...


Sevgili Nurdan, bu güzel hatıra için teşekkürler!!!
Bu ayki Çocuğum ve Ben dergisinde biz varız :)

Bir anneden notlar...

Naz tam da ona ihtiyaç duyduğumuz ve umudu kesmesek de beklemeyi bıraktığımız günlerde sürpriz bir şekilde bize varlığını belli etti ve 2007 Ağustos’unun son günü aramıza katıldı...

Her annenin mucizesi kendi yavrusudur, benim ki de Naz oldu... Adını Naz koymaya hamile kalmadan önce karar verdiğimiz kızımız, hamileliğimde naz yapmadı bana, rahat bir hamilelik geçirdim. Son günlerin Ağustos sıcakları olması nedeniyle yaşanılan normal sıkıntılar hariç. Elbette hamilelik fiziksel bir durum, ama annenin psikolojisi çok etken. Hazır hissetmek hem anneyi hem de bebeği rahatlatıyor; henüz içinizdeki minik canlıyla iletişime girmenizi kolaylaştırıyor.

Hamileliğim süresince bu süreci normal bir şekilde adı üstünde “normal doğum” ile sonlandırmaya niyet edip, prenatal yoga derslerine katılıp, evde yoga ve diğer egzersizleri yapmaya özen göstermeme rağmen, doğuma 3-4 hafta kala fikrimi değiştirdim ve Naz 39+ haftada sezaryen doğumla dünyaya geldi. Rahat bir doğum, emzirme ve hastane çıkışına rağmen Naz’ın sarılık değerinin yüksekliği nedeniyle 4. gün fototerapi için hastaneye 48 saatliğine geri döndük. Eşim ve benim için onu küvezde gözleri bağlı görmek, kucağımıza alamamak çok zor bir tecrübeydi. Neyse ki tedavi sonrası değerleri tehlikesiz sınırlara döndü ve biz de beraber hayatımıza yeniden bir başlangıç yaparak evimize döndük.

Naz bugünlerde 16,5 aylık ve ben Naz’ın 5. ayı sonundan beri çalışan bir anneyim. İlk 4 ay kızıma kendim baktım ama sonrasında iş hayatına geri döndüm. Çalışan annelerin en büyük sorunu “ kim bakacak?” Aynı endişeleri Naz doğduğu günden beri yaşayan bir anneydim. Ailelerimizin şehir dışında olması nedeniyle bakıcı tek şansımdı. İş saatleri ve evde olduğumda sadece Naz’a vakit ayırma talebim beni yatılı bir bakıcı aramaya yönlendirdi. Şans eseri hala yanımızda olan yabancı yatılı bakıcımız işe dönmemden bir ay önce bize taşındı. Yabancıydı, Türkçe’si yoktu, her şeyi başkaydı. Aylarca kendimi sorguladım, hep başkasını aramaya giriştim, kendimi yedim diyebilirim. Ama gördüm ki sevgi dolu bir bakım ve program ile pek çok şey aşılabiliyor.

Her gününü, öğünlerini ve hatta uyku düzenini işe dönmeden bir ay önce programlamaya başladım; her gün sürekli yazılı programlar bıraktım eve. Hala da bu düzeni devam ettirmeye çalışıyoruz. Eve geç gelsem de Naz’a akşam az vakit ayırsam da yemek ve uyku saatlerini ve rutinlerini bozmayıp, ertesi sabah telafi etmeye çalışıyorum. Rutin ve düzen bebeklerin en sevdiği şey, sürprizlerden hoşlanmıyorlar günlük düzenlerinde. İlk yaşında bunlara alıştığı için artık bazı şeyler kendiliğinden oluveriyor.

Fiziksel ihtiyaçları bir yana, sosyal ihtiyaçları hızla artan çocuklarımızı bu anlamda tatmin etmek, ona gün içinde bakım veren kişi kim olursa olsun, ebeveyn olarak bizlere düşüyor. Yoğun çalışan bir anne olarak, Naz’la geçirdiğim her anı daha değerli ve kaliteli kılmaya çalışmak, ben yanında değilken de buna paralel bir yaklaşım yaratmak...
Bu yolda ilerlerken, renkli-sesli oyuncaklar dışında hayata dair çocuğuma ne verebilirim diye düşünürken, hatta hamileyken, sonrasında kendi blogumu açmama vesile olan anne-bebek blogları ile tanıştım. Kitaplar, bilimsel internet siteleri vs tabii ki çok faydalı ama birebir anneliği yaşayan annelerin sadece paylaşmak amaçlı oluşturduğu bu bloglar ve blogum benim için vazgeçilmez oldu. İlk defa blogunu takip ettiğim Esra Şeker Baggio’nun sitesi (
www.archisugar.com) sayesinde Montessori ile tanıştım ve yine kendisinin başlattığı “Montessori Egitimi” bloguna (http://montessoriegitimi.blogspot.com) ve e-mail grubuna üye oldum. Buradaki aktivite fikirleri ve paylaşımlar bana yeni bir bakış sağladı. Bu yaklaşımın bana en çok hitap eden yönü içindeki gerçeklik duygusu. Naz beraber oynadığımız hiçbir oyunla, sevdiği oyuncaklarıyla, gerçek hayata dair yaptığımız aktivitelerle (aktivite derken gözünüzde büyümesin; sonbaharı tanımak için ormana gidip kozalak toplamak, yılbaşını anlamak için oyun hamurlarından ağaç yapmak, farklı temalardaki kartlarını incelemek vs) ilgilendiği kadar ilgilenmiyor. Oyuncaklar değil, hayat ilgilerini çekiyor aslında yavrularımızın.

Yine bloglar ve sevgili Ayca Ogus’un sitesi (
http://www.pi.web.tr/aycao) sayesinde “Benimle oynar mısın anne” grubuna da (www.benimleoynarmisinanne.com) üye oldum ve Naz’ın 3 aydır devam ettiği ve haftasonları buluştuğumuz bir oyun grubu oluşturduk. Bu grup , tek amaçları bebeklerinin doğru bir sosyalleşme sürecine girmesi olan annelerin birbirine güveni üzerine kurulu. Grup sayesinde anneler bebekleri bir araya getirme fırsatı bulabiliyor, aktivite fikirleri ortaya çıkıp, paylaşılıyor. Parkta bireysel sosyalleşen ya da sadece hava almak için dışarı çıkan kızıma çok doğru bir sosyalleşme, bana da empati kurabildiğim yeni bir çevre sağladı.

Anlattıklarım hem teorik hem de bizimle ilgili bir özet, doğumdan bugüne biz kısaca. Her çocuk duruşu (bu kadar küçükken olur mu demeyin kesinlikle var), tercihleri, karakteri ile kendi başına, kendine özgü bir birey. Çocuklarımıza verebileceğimiz en önemli mesajı da onları oldukları birey gibi kabul edip, öyle davrandığımız, sevgiyle büyütmeye özen gösterdiğimiz sürece ulaştırabiliyoruz sanırım.

Henüz yolun başında bir anne olarak, dünyadaki en zor görevi, bir birey yetiştirme görevini üstlenmiş tüm annelere ve kendime sağduyu ve şans diliyorum bu yolda.
Posted by Picasa

8 yorum:

Esra dedi ki...

tebrik ederim. Cok guzel bir yazi olmus. Harika bir hatira. :-)

Evrim Ozkan dedi ki...

Gerçekden çok güzel bir hatıra olmuş. Yorumlarında harika.

pinarbk dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş Elif. Kelimelerine sağlık...

Mutlu Baby dedi ki...

Güzel bir hatıra... İki dişli şirin surat fotosu çok tatlı:)

Elif dedi ki...

***Herkese teşekkürler :)

KEO dedi ki...

hem de nasıl güzel bir hatıra;)
tebrik ederim çok güzel bir yazı olmuş Elif'cim...

Yapıncak Gürerk dedi ki...

* Ancak şimdi okuyabildim, ne güzel bir anı, ne güzel bir yazı...

Elif dedi ki...

çokçok teşekkürler arkadaşlar :)